Dr. Hicran KAZANCI
İran’ın elinde bulunan uzun menzilli füzelerin Doğu Avrupa’yı tehdit etmekte olduğuna ilişkin bilgiler, CIA tarafından yalanlandı. CIA, İran’ın elinde uzun menzilli değil kısa ve orta menzilli balistik füzelerin bulunduğunu bir raporda açıkladı. Bu bilgilere dayanarak ABD Başkanı Barack Obama, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde yerleştirilmesi planlanan “Füze Kalkan” projesinden vazgeçtiklerini açıkladı. Konuyla ilişkili bir başka gelişme, 2009 yılının Ekim ayında, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ve Almanya tarafından gerçekleşecek toplantıda, İran’ın nükleer çalışmalarının ele alınacak olmasıdır. Toplantıda, İran tarafından BM’nin Güvenlik Konseyine sunulan öneriler tartışılacaktır. Eğer bir çözüm bulunamazsa, İran’a uygulanan ambargo daha da sıklaştırılacaktır. Bu bağlamda, ABD, Fransa ve İngiltere, İran’a yönelik uygulanacak müeyyidenin yürürlüğe girmesi için Rusya ve Çin’i ikna etme çabalarına girdiler. İran ve İran’ın stratejik müttefiki olan Suriye ile geniş çapta ekonomi ve askeri işbirliği içerisinde olan Çin, bölgesel müttefiklerini değiştirmeye yanaşmayacaktır. Rusya ise, İran ve Suriye’ye gelişmiş hava savunma sistemlerinin satılmasına sıcak bakıyor. İsrail bu gelişmeden kaygılıdır. Nitekim Moskova’yı ziyaret eden İsrail Başbakanı, ülkesinin bu konudan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Rusya’nın İran’ın nükleer çalışmalarına katkıda bulunmaması durumunda İsrail, Rusya’da gerçekleşecek barış anlaşmasının başarıyla sonuçlanmasını sağlayacaktır. Bu bilgiler, gerek Benjamin Netanyahu gerekse Şimon Peres’ın Rus yetkilileriyle görüşmesinden basına sızan bilgiler içerisinde yer almaktadır. Ancak Rusya’nın bölgesel stratejik çıkar ve nüfuz alanını teşkil eden İran ve Suriye ile olan ilişkisini sekteye uğratıp bölgedeki çıkarlarından ödün vermeye pek niyetli olmadığı görülüyor. Ayrıca, Rusya’nın Putin’i tek kutuplu bir dünya yerine çok kutuplu bir dünya olması için gayret gösteriyor ve Rusya’nın dünyadaki eski yerine kavuşması için gayret sarf ediyor. Rusya’nın, İsrail tarafından İran nükleer tesislerine yapılacak muhtemel saldırıya karşı olduğu da biliniyor. Bu bağlamda, önce okyanusta kaybolan ve daha sonra bulunan Arctic Sea isimli Rus yük gemisi üzerinde yapılan spekülasyonlardan biri de İran’a silah taşıması ile ilgiliydi.
Küresel Nüfuz Kavgası
Dünyanın en önemli yeraltı zenginliklerine sahip olan bölgeler üzerinde egemen olma çekişmesi son dönemde ABD ile Rusya arasında açık bir şekilde yaşanmaktadır. Güney Amerika ve Kafkas bölgesindeki gerek ABD gerekse NATO güçlerinin artan varlığına karşı Rusya, ABD’nin bölgedeki varlığını çevrelemek ve etkisini azaltmak için bütün askeri ve ekonomi gücünü kullanmaktadır. ABD’nin Gürcistan ile yakınlaşması, Orta Asya’da üs arayışı ile Latin Amerika ülkesi olan Kolombiya’da askeri üs kurmasına karşılık Rusya, Güney Osetya ile Abhazya’nın bağımlıklarını tanıdı ve Gürcistan’a karşı onlara askeri yardımda bulundu. Ayrıca Rusya, Hugo Chavez ile askeri işbirliği anlaşması çerçevesinde Venezuela’ya gelişmiş füze verilmesini kararlaştırdı. Yakın gelecekte, askeri denge sağlamak maksadıyla Venevuela’da Rus üslerinin kurulması da söz konusu olabilir. Bu gelişmelere paralel olarak, Türkiye, İran ve Suriye’nin yakınlaşmasını veya birbirleriyle ekonomik işbirliği yapmalarını engellemek üzere yapılan hareketleri dikkate aldığımızda, de facto olarak yeni bir soğuk savaşın şekillendiği ve tarafların da belirmeye başladığını söyleyebiliriz.
ABD’nin Çek Cumhuriyeti ve Polonya topraklarında kurulmasını planladığı Füze Kalkan projesinden vazgeçmesine karşın Rusya, Kalelingrad bölgesinde yerleştirilmesini planladığı S-500 Füze Savunma Sistemi projesini iptal etti. Başka bir deyişle, ABD ve Rusya tarafından kontrol edilen dünya satranç tahtasındaki oyunda, birbirlerini köşeye sıkıştırmak için hamleleri çok dikkatli kullanıldıkları anlaşılıyor.
“En Büyük Aldanma Başkalarını Aldattığını Sanmaktır”
La Rochefoucauld
1980 yılında başta rahmetli Albay Abdullah Abdurrahman ve rahmetli Necdet Koçak olmak üzere Türkmen lider kadrosunun idam süreci başlatıldı. O tarihten bugüne dek olan süre içerisinde, Türkmen toplumuna yönelik yıldırma politikasına karşı strateji üreten ve uygulayan bir Türkmen liderin çıkmaması nedeniyle, Irak Türkmenleri hem uluslararası hem de ulusal platformda hak ettiğini alamadı. Dahası da son yıllarda yaşanan içe dönük mücadeleler, Türkmen toplumunu kavram anarşisi içine doğru itti. İçine itildikleri kaosta, neyin doğru neyin yanlış olduğu belirsiz olan bir tablo ortaya çıktı ve sebep-sonuç ilişkileri irdelenemez konuma gelindi. Ancak, Irak Türkmenlerinin, uluslararası siyasal denklemin doğru yerinde olmasını gerektiren bu gelişmeler karşısında Irak Türkmen siyasetçileri, ulusal çıkarlarını, hem karşı tarafa düşmanlık etmeden hem de teslimiyetten uzak duracak şekilde, akılcı esaslar temelinde yürütebilmeli, koruyabilmeli ve kollayabilmelidir. Irak Türkmen lider ve siyasetçilerinin, elde edilmiş hakların korunması için de çaba sarf etmeleri ve uygun zaman, imkân ve ortama bağlı olarak gerçekleştirilebilecek milli hedeflerini belirlemeleri gerekir. Koltuk sevdasına kapılmamalı ve gerçeklerden uzak, hiçbir anlam ifade etmeyen içeriksiz söylemlerden vazgeçmelidirler. Türkmen davası içerisinde tabanı, yeteneği ve toparlayıcı görüşe sahip olan kişilerin önünü tıkanmamaları, aksine desteklemeleri gerekir. Türkmen meselesi, ancak böylesi bir yaklaşımla, dünyada ve Irak’ta hak ettiği doğru yeri bulacaktır. Öte yandan, Kerkük merkezli Irak sorununa bölgenin en önemli ülkesi olan Türkiye’ye rağmen ya da bir diğer ifadeyle Türkiyesiz bir çözüm bulunması imkânsız görünüyor. Bölgede çözüm arayan hiçbir gücün Türkiyesiz bir çözümün mümkün olmadığını unutmaması gerekir.
İran’ın elinde bulunan uzun menzilli füzelerin Doğu Avrupa’yı tehdit etmekte olduğuna ilişkin bilgiler, CIA tarafından yalanlandı. CIA, İran’ın elinde uzun menzilli değil kısa ve orta menzilli balistik füzelerin bulunduğunu bir raporda açıkladı. Bu bilgilere dayanarak ABD Başkanı Barack Obama, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde yerleştirilmesi planlanan “Füze Kalkan” projesinden vazgeçtiklerini açıkladı. Konuyla ilişkili bir başka gelişme, 2009 yılının Ekim ayında, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ve Almanya tarafından gerçekleşecek toplantıda, İran’ın nükleer çalışmalarının ele alınacak olmasıdır. Toplantıda, İran tarafından BM’nin Güvenlik Konseyine sunulan öneriler tartışılacaktır. Eğer bir çözüm bulunamazsa, İran’a uygulanan ambargo daha da sıklaştırılacaktır. Bu bağlamda, ABD, Fransa ve İngiltere, İran’a yönelik uygulanacak müeyyidenin yürürlüğe girmesi için Rusya ve Çin’i ikna etme çabalarına girdiler. İran ve İran’ın stratejik müttefiki olan Suriye ile geniş çapta ekonomi ve askeri işbirliği içerisinde olan Çin, bölgesel müttefiklerini değiştirmeye yanaşmayacaktır. Rusya ise, İran ve Suriye’ye gelişmiş hava savunma sistemlerinin satılmasına sıcak bakıyor. İsrail bu gelişmeden kaygılıdır. Nitekim Moskova’yı ziyaret eden İsrail Başbakanı, ülkesinin bu konudan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Rusya’nın İran’ın nükleer çalışmalarına katkıda bulunmaması durumunda İsrail, Rusya’da gerçekleşecek barış anlaşmasının başarıyla sonuçlanmasını sağlayacaktır. Bu bilgiler, gerek Benjamin Netanyahu gerekse Şimon Peres’ın Rus yetkilileriyle görüşmesinden basına sızan bilgiler içerisinde yer almaktadır. Ancak Rusya’nın bölgesel stratejik çıkar ve nüfuz alanını teşkil eden İran ve Suriye ile olan ilişkisini sekteye uğratıp bölgedeki çıkarlarından ödün vermeye pek niyetli olmadığı görülüyor. Ayrıca, Rusya’nın Putin’i tek kutuplu bir dünya yerine çok kutuplu bir dünya olması için gayret gösteriyor ve Rusya’nın dünyadaki eski yerine kavuşması için gayret sarf ediyor. Rusya’nın, İsrail tarafından İran nükleer tesislerine yapılacak muhtemel saldırıya karşı olduğu da biliniyor. Bu bağlamda, önce okyanusta kaybolan ve daha sonra bulunan Arctic Sea isimli Rus yük gemisi üzerinde yapılan spekülasyonlardan biri de İran’a silah taşıması ile ilgiliydi.
Küresel Nüfuz Kavgası
Dünyanın en önemli yeraltı zenginliklerine sahip olan bölgeler üzerinde egemen olma çekişmesi son dönemde ABD ile Rusya arasında açık bir şekilde yaşanmaktadır. Güney Amerika ve Kafkas bölgesindeki gerek ABD gerekse NATO güçlerinin artan varlığına karşı Rusya, ABD’nin bölgedeki varlığını çevrelemek ve etkisini azaltmak için bütün askeri ve ekonomi gücünü kullanmaktadır. ABD’nin Gürcistan ile yakınlaşması, Orta Asya’da üs arayışı ile Latin Amerika ülkesi olan Kolombiya’da askeri üs kurmasına karşılık Rusya, Güney Osetya ile Abhazya’nın bağımlıklarını tanıdı ve Gürcistan’a karşı onlara askeri yardımda bulundu. Ayrıca Rusya, Hugo Chavez ile askeri işbirliği anlaşması çerçevesinde Venezuela’ya gelişmiş füze verilmesini kararlaştırdı. Yakın gelecekte, askeri denge sağlamak maksadıyla Venevuela’da Rus üslerinin kurulması da söz konusu olabilir. Bu gelişmelere paralel olarak, Türkiye, İran ve Suriye’nin yakınlaşmasını veya birbirleriyle ekonomik işbirliği yapmalarını engellemek üzere yapılan hareketleri dikkate aldığımızda, de facto olarak yeni bir soğuk savaşın şekillendiği ve tarafların da belirmeye başladığını söyleyebiliriz.
ABD’nin Çek Cumhuriyeti ve Polonya topraklarında kurulmasını planladığı Füze Kalkan projesinden vazgeçmesine karşın Rusya, Kalelingrad bölgesinde yerleştirilmesini planladığı S-500 Füze Savunma Sistemi projesini iptal etti. Başka bir deyişle, ABD ve Rusya tarafından kontrol edilen dünya satranç tahtasındaki oyunda, birbirlerini köşeye sıkıştırmak için hamleleri çok dikkatli kullanıldıkları anlaşılıyor.
“En Büyük Aldanma Başkalarını Aldattığını Sanmaktır”
La Rochefoucauld
1980 yılında başta rahmetli Albay Abdullah Abdurrahman ve rahmetli Necdet Koçak olmak üzere Türkmen lider kadrosunun idam süreci başlatıldı. O tarihten bugüne dek olan süre içerisinde, Türkmen toplumuna yönelik yıldırma politikasına karşı strateji üreten ve uygulayan bir Türkmen liderin çıkmaması nedeniyle, Irak Türkmenleri hem uluslararası hem de ulusal platformda hak ettiğini alamadı. Dahası da son yıllarda yaşanan içe dönük mücadeleler, Türkmen toplumunu kavram anarşisi içine doğru itti. İçine itildikleri kaosta, neyin doğru neyin yanlış olduğu belirsiz olan bir tablo ortaya çıktı ve sebep-sonuç ilişkileri irdelenemez konuma gelindi. Ancak, Irak Türkmenlerinin, uluslararası siyasal denklemin doğru yerinde olmasını gerektiren bu gelişmeler karşısında Irak Türkmen siyasetçileri, ulusal çıkarlarını, hem karşı tarafa düşmanlık etmeden hem de teslimiyetten uzak duracak şekilde, akılcı esaslar temelinde yürütebilmeli, koruyabilmeli ve kollayabilmelidir. Irak Türkmen lider ve siyasetçilerinin, elde edilmiş hakların korunması için de çaba sarf etmeleri ve uygun zaman, imkân ve ortama bağlı olarak gerçekleştirilebilecek milli hedeflerini belirlemeleri gerekir. Koltuk sevdasına kapılmamalı ve gerçeklerden uzak, hiçbir anlam ifade etmeyen içeriksiz söylemlerden vazgeçmelidirler. Türkmen davası içerisinde tabanı, yeteneği ve toparlayıcı görüşe sahip olan kişilerin önünü tıkanmamaları, aksine desteklemeleri gerekir. Türkmen meselesi, ancak böylesi bir yaklaşımla, dünyada ve Irak’ta hak ettiği doğru yeri bulacaktır. Öte yandan, Kerkük merkezli Irak sorununa bölgenin en önemli ülkesi olan Türkiye’ye rağmen ya da bir diğer ifadeyle Türkiyesiz bir çözüm bulunması imkânsız görünüyor. Bölgede çözüm arayan hiçbir gücün Türkiyesiz bir çözümün mümkün olmadığını unutmaması gerekir.
No comments:
Post a Comment