Tuesday 30 August 2011

The US military is making Iraqi children sick

The US military is making Iraqi children sick
By Falah Alwan, president of the FWCUI

August 27, 2011

We have a catastrophic situation in Haweeja, near Kirkuk.

There is an American munitions training centre in the province and the local people are suffering from living near the weapons testing. 412 children are suffering from radiation sickness. The FWCUI recently participated in a delegation organised by the Organisation for Women’s Freedom in Iraq (OWFI) to meet local residents and discuss the issues.

There are hundreds of people with illnesses, including cancer.

People cannot afford proper medical treatment; FWCUI and OWFI are demanding that the weapons testing stops, that the site is cleaned up and that people are given access to the medical treatment they need.

Sunday 28 August 2011

Yeni ERDOĞAN Hükümeti ve Türkmenler, Mahir Nakip

Yeni ERDOĞAN Hükümeti ve Türkmenler, Mahir Nakip



Yeni ERDOĞAN Hükümeti ve Türkmenler
Mahir Nakip
mnakip@yahoo.com


Bugünden Düne Bakış
2003 yılında iktidara gelen AK Parti, son seçimlerde toplam oyların %50’sini alarak daha güçlü bir şekilde üçüncü hükümetini kurdu. Herkes tarafından “olağan” kabul edilen ve alkışlanan bu başarı Ortadoğu’da ve bilhassa Arap âleminde büyük sevinçle karşılandı. Bunun sebebi açıktır. Kendi despot ve eskiyen yönetimlerinden usanan Arap halkı, ümitlerini istikrarlı Türkiye Cumhuriyetine bağlamışlardır. Yönetimlerine karşı ayaklanan Arap ülkeleri artık Türkiye’yi örnek göstermektedir. Hele Filistin meselesinde İsrail’e karşı Sayın Erdoğan’ın duruşu hem Arap halkı hem de Arap medyası tarafından yürekten alkışlanmaktadır. Sayın Davutoğlu’nun mekik diplomasisi ve iyi niyetli teşebbüsleri sadece Arapların değil, dünyanın dikkatini çekmektedir. Bu sevinci, Irak’ın ayrılmaz bir parçası olan Türkmenler de duyarak, geleceğe daha umutla bakmaya başlamışlardır. Çünkü her zaman Irak Türkleri huzurlarını, Türkiye’nin gücünde, istikrarında ve başarısında bulmuşlardır. Doğrusu Türk toplulukları içerisinde hiçbir cemaat kendisini Türkmenler kadar Türkiye’ye bağlı hissetmemiştir. Bu bağlanış, bir aczin değil, bir samimiyetin ve mensubiyet ruhunun mahsulü olup, Türkiye’nin cümle siyasî yelpazesinde bilinir ve sanırım takdirle karşılanır.


Hatırlanacağı üzere, Birinci Ak Parti Hükümeti tarafından hazırlanan 1 Mart Tezkeresi Meclis’te kalınca Türkiye, Irak’taki soydaşlarına öncelik vermişti. Çünkü savaş öncesinde, hiç bir askerî, malî ve siyasî gücü olmayan Türkmen siyasî örgütleri, Türk ordusunun Irak’a girmesi gerektiğini deklere eden yegâne Iraklı siyasî grup olmuştur. Ayrıca 2002 Irak muhalefetinin Londra toplantısında (içinde 3 ayrı Türkmen siyasî cemaati olduğu halde) Irak Türkmen Cephesi hariç, bütün Irak Siyasî grupları Erbil, Süleymaniye ve Duhok’u “Kürdistan” bölgesi olarak kabul etmiştir. Cephe’nin böyle münferit ve bir o kadar tehlikeli karar almasının yegâne sebebi, Türkiye’nin bu istikametteki irade beyanı olmuştur. Böylece büyük bir risk alan Irak Türkmen Cephesi, onun bedelini hâlâ ödemektedir.


2003-2006 yılları arasında Türkiye’nin Irak politikasında Türkmenlerin ön sıralarda olduğunu görüyoruz. ABD’nin Irak’a girmesinden ve Peşmerge kuvvetlerinin Kerkük’ü işgal etmesinden sonra Türkiye’nin Irak Türkleriyle yakından ilgilendiğini, hatta bazı gazete yazarları, Irak siyasetimizin tamamen Türkmen eksenli olduğunu yazmışlardı. Irak Anayasasının 140. Maddesi gereği 31 Aralık 2007 tarihinde yapılması planlanan referandumun gerçekleşmemesinde Türkiye’nin rolü büyük olmuştu. Kürt siyasetinin mimarları, Türkiye’nin iradesini kulak ardı ederek Kerkük sorununun çözülemeyeceğini artık idrak etmişlerdir.

Durum Göründüğü Gibidir
Buna rağmen Türkiye’nin Türkmenleri en yoğun önemsediği zamanda bile bu ilginin derecesi, İran’ın Şii Iraklılarla ya da ABD’nin Iraklı Kürtlerle ilgilendiği kadar olmamıştır. Tabii ki Türkiye İran gibi ideolojik davranan bir ülke olamaz. Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca dış politikası şeffaf, zararsız, barışçı ve iyi niyetli; içi neyse dışı da o olan bir yol izlemiştir. Sayın Davutoğlu’nun Bakanlığı devralmasından sonra Türkiye’nin ve klasik-muhafazakâr hariciye zihniyetinin ezberini bozacak ölçüde aktif ve atak siyaseti kısa sürede Türkiye’nin yıldızını parlatmış ve danışılan bir ülke konumuna yükseltmiştir. Ancak her nedense bu ataklık ve aktiflik Irak’ta yaşayan Türkmenleri pek kapsam alanına almamıştır. Türkiye’nin Türkmen politikası genelde çekingen, arka sıralarda, geçici, temelsiz, nisbî, marjinal ve dalgalı olurken, siyasetçilerden çok bürokratlara bırakılmıştır. Bu geçmişte de böyle olmuş bugün de aynıdır. Türkiye’de birçok insan bunu doğal karşılamakta ve Türkmenlerin, birinci gündem maddesi olmalarının imkânsızlığından söz etmektedir.


2007’den sonra Irak’taki (biraz da Türkiye’nin içindeki) gelişmeler, Türkiye’nin Kuzey Irak konusunda siyaset değiştirmesine sebep olmuştur. Türkiye 2008 yılına kadar pür Irak eksenli, bütüncül ve Kürt yönetimi ile Bağdat üzerinden ilişki kurma politikası izlerken, bugün Erbil’de bir konsolosluk açarak bu bölgeyle doğrudan ilişki kurma siyaseti izlemeyi tercih etmektedir. Nitekim bu bölgeyle ticarî ilişkilerimiz bir hayli gelişmiş, Sayın Başbakanımız ve diğer bakanlarımız Erbil’i ziyaret etmişlerdir. Ayrıca hiçbir taviz talep etmeden ya da karşılık beklemeden Erbil ve Süleymaniye’ye hava uçuşları çok önceleri sağlanmıştır. Yani, Kürt bölgesi artık Bağdat üzerinden değil, İstanbul üzerinden dünya ile ilişki kurabilmektedir.


Türkmen siyasî grupları bu açılımdan büyük bir rahatsızlık duydukları söylenemez. Her ne kadar bu açılımın Türkmenlere bir faydası olmamışsa, bir zararı da yoktur denilebilir. Ancak bu açılım Türkmenlerde bir dışlanma ve giderek formül dışı kalma hissi yarattığı da bir gerçektir. Erbil ve Süleymaniye Türk firmalarının katkılarıyla süratle imara kavuşarak, bir cazibe merkezi olmaya yüz tutmakta ve doğrudan dünya ile bağlantısını kurabilmekteyken; Kerkük, Telafer ve Tuzhurmatu gibi Türkmen şehir ve kasabaları canlı bombalarla, çocuk kaçırma eylemleriyle, işsizlikle, göçle, susuzluk ve elektriksizlikle boğuşmaktadır. Buna ilaveten Türkiye’nin Sayın Başbakanı ve Bakanları tarafından Erbil ziyaret edilirken, Kerkük ve Telafer gibi Türkmen şehirleri ziyaret edilmemektedir. Bunların hepsi Türkmenlerin içinde burukluk yaratmakta ve sorgulanmaktadır. Sıraladığımız bazı meseleler Irak’ın iç meseleleri gibi görünebilir. Ama Kürt Yönetimi isterse bu sorunlar zamana yayılarak pekâlâ çözülebilir. Çünkü Kerkük, Diyale ve Musul ilçelerinin asayişinden büyük ölçüde Peşmerge kuvvetleri sorumludur. Bu şehirlerde ekonomik hayat tamamen olmasa büyük ekseriyetle Kürt işadamları tarafından yönetilmektedir. Kürt yönetiminin şah damarı Türkiye’den geçtiğine göre, bazı sorunlar, Türkiye’nin bir temennisi ile hallolabilecek niteliktedir.


Bilindiği gibi Türkiye’nin Türkmen politikası ile Kürt politikasını birbirine yaklaştırmak isteyenler çoktur. “Türkiye, Kürtlerin ve Türkmenlerin barış ve huzur içinde bir arada yaşadıkları, birbirleriyle entegre oldukları bir Kuzey Irak savunmalıdır ” diyenlerin yanında, “Türkiye’nin Irak politikası, bu nedenle, Türkmenlerin haklarını güvence altına alacak biçimde “Kürt eksenli” olmak zorunda ” diyerek daha ileri gidenler de var. Bunlar hepsi kaale alınabilir. Hatta bunun bir devamı olarak, nasıl ki her fırsatta Iraklı Arap siyasetçileri Erbil’e gidip Barzani’yi ziyaret ederek görüşebiliyorlarsa, Türkmenler de aynı şekilde bir heyet kurarak böyle bir görüşme yapabilirler. Zaten aralarında siyasî görüşmelerin olmadığı bir tek Türkmenlerle Kürtler kaldı diyebiliriz. Ancak bunun sebeplerini iyi irdeleyip doğru teşhis etmek lazım. Eğer bir açılım olacaksa bu açılımı güçlü taraf başlatmalıdır. Bugün Irak’ta Kürtler güçlüleri, Türkmenler de güçlü olmayanları temsil etmektedir. En azından Kerkük gibi bir şehri adeta işgal edeceksiniz ve Türkmenlerin arazileri üzerine kanunsuz inşaat yapacaksınız, Kerkük’ün Kürdistan’ın kalbi olduğunu söyleyeceksiniz sonra Türkmenlerin diğer Iraklı siyasî gruplar gibi size gelmesini bekleyeceksiniz. Buna, “zalimin mazlumu ayağına getirmeye mecbur ve mahkûm etmesi” denir. Ayrıca her ne kadar Türkmenler mağdur ve zayıf, Kürtler baskın ve güçlü olursa olsun, şartların eşit olduğu varsayılmalıdır. İşte denklemdeki bu eşitliği, Türkiye’nin dışında hiçbir güç sağlayamaz. Bu misyonu ne bir asır Türkmenleri Araplaştırmak isteyen Sünni Araplar, ne de İran eksenli siyaset yürüten Şiiler üstlenir.


Türkmenlerin Çözülmeyen Meseleleri
Türkmenlerin 2003 yılından beri kendi başlarına üstesinden gelemedikleri 3 siyasî ve 3 siyaset dışı ana sorunları bulunmaktadır.

1. Arap ve Kürtlerden sonra üçüncü millet olarak kabul edilmeleri ve en azından Türkmenlerin yerel yoğunluk gösterdikleri bölgelerde Türkmencenin resmi dil kabul edilmesi.

2. Kerkük’ün müstakil bir bölge olması ve Türkmenlerin bu şehirde her konuda ve en azından üçte bir hakka sahip olduklarının tescili,

3. Telafer ve Tuzhurmatu’nun il olmaları.


Bu üç haklı talep 2003 yılından günümüze kadar uzanan siyasî konjonktürün bir sonucudur. Irak nüfusunun en fazla %16-18’ini oluşturan Kürtlere ikinci millet ve Kürtçeyi de ikinci resmi dil olma hakkı verilirse, Irak nüfusunun %8-10’unu oluşturan Türkmenler de aynı hakları neden istemesin? Neticede Kürt ve Türkmen nüfusunun tamamı Irak nüfusunun %30’unu oluşturmaktadır. Ancak, Türkmenlerin üçüncü millet olmalarını kabul ettirmek anayasa değişikliğini gerektiren ve gerçekleşmesi hiç de kolay olmayan bir istek olduğunu da kabul etmek gerekir. Bu haksızlık 2003 yılında yaşanan siyasî arbedenin bir sonucu olup, Anayasa taslağı hazırlanırken siyasî olarak Türkiye’nin tamamen devre dışı kalmasından kaynaklanmıştır denilebilir. Belki ileriki bir tarihte Türkmenler, siyasî, sosyal ve ekonomik yönden güçlendikten sonra ve Türkiye’nin mutlak desteğini de arkasına alabildikten sonra bu haklı ve müktesep haklarını gündeme getirebilir.
Kerkük bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. Fiilen Kürtlerin yönetiminde ama resmen merkeze bağlı bir şehirdir. Şehre işgal maksadıyla giren yüz binlerce Kürt şehrin en iyi yerlerini ele geçirmiş durumdadır. Çarşı-Pazar şehre yerleşen (korsan) Kürt esnafı tarafından hiçbir vergi ödemeden yönetilmektedir. Buna mukabil şehrin diğer sakinleri Türkmen ve Araplar yavaş yavaş şehri terk etmektedir. Bu kesimin kısıtlı sermayesi çocuklarının kaçırılması yoluyla eritilmektedir. Enteresandır: Kerkük’te sadece Türkmenlerin çocukları kaçırılmakta, büyük fidyeler istenmekte ve hepsi de talep edilen fidyeler ödenerek çocukların kurtulması ile sonuçlanmaktadır. Hiçbir kaçırma, kaçırılanların yakalanması ile neticelenmemektedir. Belediye hizmetleri durma noktasına gelmiş su ve elektrik büyük bir sıkıntı kaynağı olmuştur. Tayinler sadece Kürtleri kapsamakta üniversite Kürtler tarafından yönetilmektedir. Yani çözüm uzadıkça Türkmen ve Araplar zayıflıyor, Kürtler ise güçleniyor.
Telafer şehri mum gibi erimekte ve şu anda Irak’ın en büyük ilçesi olduğu halde sürekli nüfus kaybeden bir hayalet şehir haline gelmek üzeredir. Bir zamanlar Telafer’den çok daha küçük birer ilçe olan Necef, Şiileri memnun etmek için, Tikrit Saddam sayesinde ve Duhok da Kürtleri razı etmek için il yapılmıştır. Sıra Telafer’in il olmasına gelince Kürtler yan çizmekte, Sünni Araplar da (Musul ili küçülür bahanesiyle) şiddetle karşı geliyorlar. Yani kimse bir Türkmen ilinin oluşmasını istemiyor. Bunun, uzun vadeli olmak üzere tek çözümü var. Telafer şehrini demografik ve ekonomik olarak güçlendirmek gerekmektedir. Yıllardır gündemde olup ama herhalde sadece Barzani’nin muhalefeti ile bir türlü yürürlüğe giremeyen Ovaköy-Telafer ikinci bir sınır kapısının açılması bu güçlendirmeyi sağlayacaktır. TİKA ve Yunus Emre gibi başarılı kuruluşlarımız, Afrika’nın adını duymadığımız ülkelerine yardım hizmetlerini götürebilirken, burnumuzun dibindeki Irak’a hizmet elimizi uzatamıyoruz. Yüzlerce Türk firmasının Erbil ve Süleymaniye’ye girmesine izin veren bir yönetim, TİKA ve Yunus Emre gibi insanî amaçlara hizmet eden kuruluşlarımızın da bölgeye girmesine izin vermesi sağlanmalıdır. Değil sadece Irak’ta, bütün Arap ülkelerinde itibarı bu kadar yükselen Türkiye’nin, Barzani’den talep ederek bu sorunu kolaylıkla çözebilir.

Gelelim siyaset dışı sorunlara. Aslında bu sorunlar bizce en az siyaset içi olanlar kadar önemlidir. Çünkü bunlar siyaseti besleyecek, onlara güç ve imkân temin edecek kaynaklardır.

1. Türkmen eğitimi
2. Türkmenlerin ekonomik durumu
3. Sivil ve medya kuruşluların güçlendirilmesi

Bugün Irak’ta dağınık, disiplinsiz ve verimsiz de olsa bir Türkçe eğitim sistemi vardır. Başta Kerkük olmak üzere bazı şehirlerde (Türkmence değil) Türkiye Türkçesiyle eğitim veren 11 yıllık temel eğitim veren okullar vardır. Bu eşsiz müktesebat, Türkiye’nin isteğiyle değil, Türkmenlerin mücadelesiyle elde edilmiştir. Düşünün Telafer, Kerkük, Erbil, Tuzhurmatu gibi Türkiye’den yüzlerce kilometre uzağında körpecik çocuklar gencecik delikanlılar Türkiye Türkçesiyle fizik, matematik kimya, edebiyat, tarih vs dersleri görüyor. Bu Türkiye’yi gönülden memnun edecek bir durum olmalıdır. Ancak, bu dersleri verecek öğretmenleri kim yetiştirmeli, okullarda okutulan ders müfredatını kim hazırlamalı, buralardan mezun olan öğrencilerden diğer Iraklı öğrencilerle rekabet etmeleri için ayrıcalıklarını kim sağlamalı? Elbette Türkiye. Unutmayalım Türkiye 1924-1930 yılları arasında Irak’ta soydaşlarının eğitim materyallerini hazırlayıp gönderen bir ülkedir.

Yıllardır Türkmen gençleri lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimleri için Türkiye’ye gelirler. Ancak, bu öğrencilerin seçimleri, Türkiye’deki başarıları, geri dönüş oranları ya da dönüp de iş bulabilmeleri ciddî bir problem. Bir basit hesapla bugün en az 1000 Türkiye mezunu uzman Türkmen’in Irak’ta hizmet veriyor olması gerekmektedir. Ama manzara hiç de iç açıcı değil. Öğrencilerin seçimi bir kargaşa, başarı oranları düşük, geri dönüş oranları ise ciddî tartışma konusudur. Aralarındaki ilişkiler de bir başka yara. Bu sistem ehil ellere bırakılmalıdır.

Irak’ta Türkmen eğitimi, her şeyin kaynağıdır. Siyasette başarılı, ekonomide söz sahibi, bürokraside muteber yer almanın yolu kaliteli eğitimden geçer. Türkmen eğitimi kendi başına ya da uzman olmayan kişilere bırakılmayacak kadar önemli bir konudur.

Irak’ın son yarım asırlık tarihi içerisinde ekonomisi serbest olmamıştır. Ama buna rağmen her zaman Türkmen sermayesi ve sermayedarı olmuştur. Bu kişilerin çoğu Kerkük, Erbil ve Bağdat’ta yaşamıştır. Fakat 2003’ten sonra Şii Araplar ve Kürtler arasında çok hızlı ve kaynağı belli olmayan bir sermaye birikimi meydana gelmiştir. Bu arada orta halli kalan
Türkmen sermaye sahibi sürpriz bir sorunla karşı karşıya kalmıştır: Çocuklarının kaçırılması ve fahiş fidyelerle serbest bırakılmaları. Neticede elde-avuçta kalanı heba etmemek için bu kişiler Irak’taki mal varlıklarını satarak Türkiye’ye gelip yerleşmişlerdir. Türkmen iş adamları, Irak’ta iş yapmakta olan Türk firmaları kanalıyla olsun, Türkmen iş adamlarına krediler temin ederek olsun, giderek büyüyen Irak pazarından payını almaları sağlanmalıdır. Bu, herhalde bir talimatla değil, Sayın Başbakanımızın bir ricayla bile hallolacak bir meseledir.
Irak’ta, Türkiye’de ve dünyanın muhtelif yerlerinde onlarca Türkmen sivil kuruluşu ve medya aracı vardır. Hepsinin mali, idari ve finans sorunları bulunmaktadır. Aralarındaki koordinasyon zayıftır. Türkmen medya kuruluşları iki yılda bir araya gelerek kendi sorunlarını tartışabilmektedir. Sivil kuruluşlar ise zayıf, etkisiz, kaynaksız ve sahipsiz bir vaziyettedir. Bunların mutlaka bir platformda toplanması ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Sivil kuruluşların güçlenmesi, toplumsal mutabakatı güçlendirir ve siyasî yapıyı besler. Hatta bazı köşe liderlerinin bile buralardan çıkmasını sağlar.

Kısacası, Türkiye, Türkmenlerin meselesini benimseyerek gündemin ilk maddeleri arasına alırsa işte o zaman Türkmenler kendi ayakları üstüne durmasını becereceklerdir. Türkmen evinin içini dizayn etmeye kalkışmak eskiden yanlış olduğu kadar, bugün de yanlıştır. Daha önemlisi Türkiye’nin Ortadoğu’da bu kadar önem ve güç kazandığı bir dönemde, bir avuç soydaşına bu hakları elde etmesi ve onlara bu çizdiğimiz açıdan bakması zor olmasa gerek. Kur’an’da buyrulduğu gibi innemel a’malü binniyyat (İşler, niyetledir).

Türkmenler Türkiyesiz Kalmamalıdır
Gelin sıdkımızı samimiyetle ortaya koyalım. Türkiye bir Türk devleti olmakla beraber, özellikle Ortadoğu’da mağdur olanlara kol-kanat gerebilmiş güçlü, sözü dinlenir ve belirleyici bir devlettir. Sınırların ötesinde silahsız, parasız, sahipsiz ve himayesiz soydaşlarını kollamak ve savunmak bir siyaset değil, bir mecburiyettir. Bugün Irak topraklarında yaşayan Türkmenler, geçmişte Çanakkale’de düşmana karşı Anadolu’yu savunmuştur. 1918 yılında İngilizler Irak’ı işgal ederken en güçlü mukavemeti Kerkük’te görmüşlerdir. Nitekim şehri işgal ettikten bir süre sonra terk etmek zorunda kalmışlardır. Ancak, takviye güçler gelince şehri tekrar teslim alabilmişlerdir. Bugün Türkmenler, Türkiye’ye bağlanmayı arzulamıyor olabilir. Ama kendi topraklarında şeref ve haysiyetle yaşamak istiyorlar. İstedikleri haklar, hak ettiklerinden fazla değildir. Ama siyasî, askerî ve malî güçleri olmadığından ve arkalarında ABD ya da İran gibi kararlı ya da dirayetli bir destekçi bulunmadığından bugün mağdur edilmektedirler. Türkiye, Irak Kürtleriyle istediği kadar yakın bir ilişki kursun. Ama Türkmenleri Irak’ın bütünü içerisinde görerek onları ihmal etmek çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

Türkmenler Türkiyesiz bırakılmamalı ve Türkiye’de sadece yanık türküleri ile anılmamalıdır. Yoksa bu türküler korkarım bir gün Türkmenlerin mezar taşı olur.
—————————————-
i Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek, Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye? Doğan Kitap, İstanbul, 2006, s. 193

ii Cengiz ÇANDAR, “Kürt Sorunu ve Irak’ta ‘Ezber Bozmak’…”, Dünden Bugüne Tercüman, 24 Ağustos 2005.

Kaynak: kardaşlık sayı 51

Wednesday 24 August 2011

Türk Dilimizi Birleştirmeliyiz


Türk Dilimizi Birleştirmeliyiz







Yazam: Sadun KÖPRÜLÜ



Dünya yüzünde ilk millet olan Türk milletimiz, tarihli büyük bir milletir, yiğit atılgan, savaş sever kahraman büyük liderler yetiren, onlarca devletler kuran bir milletir, Türk milleti tarihten önceleri var olarak bu iyelik sever, hoşgörülü, insanlığa yakın, yardım sever milletir, üstün yüce bir millet olarak çok sayıda devletler, Atabeyler, İmparatorluklar kuran bir tanınan millettir, Türk milletimiz olarak mücadeleci olarak büyük insanları yetirerek hak, adalet uğrunda devletlerini yürütmüşlerdir, Türkler her alanlarda milletini, Dinini, dilini tarihini temsil eden seven bir ulu güçlü varlıktır.



Tarihine, kültürüne, devletini korumasıyla, diline sahip çıkarak dünyanı yönetmiştir.



Türk dili milletimizin geçmişiyle geleceklerini yaşantılarını birleştiren, sağlayan ulu bir unsurdur, Türk dilimiz, Türk milletimiz için, çok önemli olduğunu dünya tarihleri Türk’ün varlığını dilinin varlığıyla yansıtmaktadır.



Bizlerinde bu büyük Türk milletimizin gençleri yaşlıları, kadınları, çocukları olarak ellerimizden geldiği kadar üzerimize düşen milli görevi iyicesine yaparak, başararak dilimiz korumalıyız, Kerkük, Musul Diyala, Erbil ve Türkmen elinde köylerimizde, ilçelerimizde ve tüm dünya Türkleri ile birlikte yeni açılacak olan okullarımız, iş yerlerimiz Türkçe olarak adlarını taşımasın için çalışmalarımız sürdürmeliyiz bu dilimizin uygulaması kullanması her yerde gerekmektedir.



Bizler bu Türk dilimizin her yerde okunması kullanması için, milli göreve birlikte katılmalıyız, üzerimize düşen ödevlerimizi çalışarak başarmalıyız.



Türk Dilimiz eski gücüne dayanarak, tüm dillerin üstünlüğünü kazanmakla dilimizde yaşayan Arap, Fars, Rus dillerinden gelen sözlerden kurtarmakla, yabancı sözcüklerden uzak durarak, dilimize karşı, milli devrim akını yaparak Basın,Yayın okullarımız dilimize yabancı sözleri sokmadan, kendi dilimizden ürünleri canlandırmakla bu yabancı sözlerden bir an önce vazgeçmeliyiz, Türkçülüğümüze dönmeliyiz.



Türk Dilimizi korumada sorumluklar tüm Türk milletimizin milli görevi olarak üstüne düşmektedir, artık bu milli görevimizi başararak başarmalıyız.



Anne ve babalarımız devlet büyüklerimiz bu Türk eğitim sistemlerini uygulamalı, artık her kesin Türk dili için burada milli dava duyarlıkları uğrunda üzerine düşeni görevlerde yorularak en iyisin yapılmasına çalışmalıyız, yorularak katkıda bulunmalıyız.



Şimdiden birlikte çalışarak büyüklerimiz, aydın Türk ellerimiz dilimizi, kültürümüzü, Türkleştirmeli, yabancı sözleri yan bırakmalı birlikte özveriliğe katılarak öz yurdu, milli toprakları yabancılardan, Türk olmayanlardan, Türk topraklarımızı, seve, seve öperek, al bayrağımızı kirletmeden onu yücelere asmamız, dalgalandırmamız gerekmektedir bu görevi başarmak kutsallıktır.



Daha düne kadar tüm insanlar, milletler bilgi, uygarlığı, kültürü, tarihi bizden öğrenmişlerdir ve toplumlar bugün erlerimize, gençlerimize, hayranlık duymakla bizlerden, Tarihlerimizden, Kültürümüzden konuşmakla, uygarlık, efendilik, atılganlık, töre, onurunu her toplum içinde uygulayan Türk milletimiz olduğu her keşçe belidir, Türk Milletimiz bu günden parlak, aydın, Umut dolu geleceği için durmadan çalışarak, yorularak, okuyarak, düşünerek büyük Türk milleti için fikir, akıl, hoşgörülük Türkçülük, insanlık tüm dünyaya üretmektedir ve olduğumuz yarınların erlerine göstermelidir. Göstermelidir.



Ve yiğit atılgan çocuklarımızı, gençlerimizi, milli Türklük davası yolunda yetiştirmekle, büyüterek bu kahraman geçliğe, milli, sağlam doğru yolları göstermeli, Türk milliyetçi aydın ağabeyleri, liderler şehitlerimizin, vermiş oldukları temiz kanlarıyla, canlarıyla, bu milli yolda gece gündüz çalışmakla Türk dilimizi, yüce Türk tarihimizi, tüm varlığımızla, yaşatmalıyız, korumalıyız.



Türklüğümüzü, korumak bu milli dava yolunda, öz Türkçeyi ana okullarımızda, Basın, Yayın, medyayı kullanarak, yabancı sözlerin yerine, Türkçe sözleri deyimleri, dünya Türkleri ülkesinde birlik, beraberlik, sağlamak uygulamaya geçirmemiz önde gelen milli ereklerimizden prensiplerimizden sayılmaktadır.



Özgürlük Bağımsızlığına kavuşan Türk dünyası Cumhuriyetleri ve başka devletlerde yaşayan, bağımsız olmayan Türkler öz Türkçe dillerini uygulamakla, bunun yanında yabancı Türkçe olmayan sözlerden uzaklaştırmakla çalışmalıdır, her yabancı sözlerin karşılıklı olarak öz Türkçesi bulunmaktadır, ister Türkiye’de olsun ister tüm dünya Türkleri yurtlarında topraklarında olsun, Irak Türkleri gibi öz Türkçeyi kullanmakla dillerinde yabancı olan sözlerin karşılıkları Türk köylerimizde, ilçe, şehirlerimizde görünmektedir, Erbil , Kerkük, Diyala , Musul, Bağdat, Telafer, Tuzhurmatu,



Altınköprü, Ömer Mandan, Hanekın, mendili, Kızlar bat, Karakollar, Şebekler de, güzel öz Türkçe sözcükler görünmektedir, bunun başka yönleri tüm dünya Türklerinin Türkçe sözcükleri gündeme getirmekle, Irak Türkleri yanında tüm Türk dünyasıyla ilgilenmek ve bu Türk Cumhuriyetleri toplulukları ile ilişkiler sağlayarak, bilgi ve Türkçe sözcükleri alarak yabancı sözcüklerin yerine kullanmalıyız, bu Türk yurtlarımızda, Topraklarımızda, birleşik olarak Türk Turan Türkiye Türkçesiyle okumalıyız yazmalıyız.

Büyük devletlerimizden.



TÜRKİYE CUMHURİYETİ

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

NAHCİVAN ÖZERK CUMHURİYETİ

AZERBAYCAN CUMHURİYETİ

TÜRKMENİSTAN CUMHURİYETİ

ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ

KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ

KIRGIZ CUMHURİYETİ

ALTAY TÜRKLERİ

HAKAS CUMHURİYETİ

TUVA CUMHURİYETİ

SAHA-SİRE (YAKUTİSTAN) CUMHURİYETİ

BAŞKURDİSTAN CUMHURİYETİ

TATARİSTAN CUMHURİYETİ

ÇUVAŞİSTAN CUMHURİYETİ

BOSNA HERSEK

DOĞU TÜRKİSTAN

SARI UYGUR VE SALUR TÜRKLERİ

DAĞISTAN TÜRKLERİ

KUMUK TÜRKLERİ

ÇEÇENİSTAN CUMHURİYETİ - İNGUŞETYA CUMHURİYETİ

KABARTAY-BALKAR TÜRKLERİ

KARAÇAY - ÇERKES ÖZERK CUMHURİYETİ ABHAZYA

ACARA TÜRKLERİ

AHISKA TÜRKLERİ

KIRIM MUHTAR CUMHURİYETİ (KIRIM TATAR TÜRKLERİ

GAGAVUZ ÖZERK BÖLGESİ

BATI TRAKYA TÜRKLERİ

MAKEDONYA TÜRKLERİ

KOSOVA TÜRKLERİ

BATI VE ORTA AVRUPA'DA YAŞAYAN TÜRKLER

FİNLANDİYA TÜRKLERİ

SAHA TÜRKLERİ

DOĞU SİBİRYA TÜRKLERİ

TOBOL TÜRKLERİ

TATAR TÜRKLERİ

BAŞKURT TÜRKLERİ

MİŞER TÜRKLERİ

NOGAY TÜRKLERİ

STAVROPOL TÜRKLERİ

GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKLERİ

İRAN TÜRKLERİ

IRAK TÜRKLERİ

SURİYE TÜRKLERİ

HORASAN TÜRKLERİ (TÜRKMENLERİ)

AFGANİSTAN TÜRKLERİ

TACİKİSTAN TÜRKLERİ

KAŞGAY TÜRKLERİ

HAMSE TÜRKLERİ

MOĞOLİSTAN HOTUN TÜRKLERİ

MOĞOLİSTAN KAZAK TÜRKLERİ

ABD VE KANADA'DA YAŞAYAN TÜRKLER (KIZIDERİLER)

AVUSTURALYA'DA YAŞAYAN TÜRKLER

ŞOR TÜRKLERİ

KARAKALPAKLAR

TELEÜT TÜRKLERİ



Bugün dünyanın her bir yerlerinde, temiz üstün dilimize karşı çok sayıda Türkü sevmeyenler, duranlar bulunmaktadırlar, özellikle Irak, İran, Ruslar, Irak’ta iktidara gelen tüm hükümetler 85 yıllarından beri önde gelen Saddam rejimi, Türkleri yok etmeye çalışarak, her bir yerde iş yerlerinde, okullarda, kuruşlarda, evlerde, mahalle, sokak, caddelerde bile, öte yandan Kürtler hükümet olmadan bir devletleri olmadan iki diktatörler öz Türkçeye karşı durarak yasaklamaya çalışarak, Irak Türkleri onlara karşı durmakla kendi anadillerini koruyarak, kanlar, şehitler vererek yeni öz Türkçe okullarını açarak, yüzlerce öğrencileri yetiştirmeye katılarak, tüm engelleri yok ederek mücadele Türkçülük yolarından hiçbir zaman dönmeyerek dönmediler kendi ana dillerini savundular ve savunmaya karşı kanlar, canlar vermektedirler.



Bizler Dünya Türkleri olarak, ilkemizden dönmeden, büyük Turan Türk dilleri birliğini birleştirmeliyiz, dünya Türklerinin her bir Türk topluluklarında, devletlerinde, Türkiye Türkçe sini, yazarak okullarımızda, tek Türkiye Türkçesi olarak kullanmalıyız, uygulanmalıyız.



Dünya Türklerini bir bayrak, altında düşüncesiyle el, ele gönül, gönülle, vermekle dünyada bulunan tüm Türkleri öz Türkçe olarak Türkiye, Türkçesini Turan Türk dilleri birliği altında toplayarak, her bir Türk yurdunda dünyanın dört bucağında çapa göstermekle, bu milli dil davamızı birlikte Milli dava Türkçülük Mücadelesi ile sürdürerek, gerçekleştirmeliyiz ..



Artık Türk Turan dillerini bir al bayrak, altına toplamakla yetirmeyiz, yolumuz, milli davamız, tek milli Türkçülük, ilkemiz, Türk dilimizi, birleştirmeliyiz, Türkiye Türkçesini bir an önce tüm Türk dünyasında, Türk Cumhuriyetlerinde, Türk topraklarında, topluluklarında uygulamalıyız..



Ve bir ağızdan her gün birlikte NE MULU TÜRK’ÜM DİYENE Söylemeliyiz,

Söylemeliyiz..

Tuesday 23 August 2011

TELAFER’DE TÜRKMEN EĞİTİMİ


Milli Eğitim Bakanlığına bünyesinde Türkmen Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün açılmasını ön gören yasanın Parlamento’da kabul edilmesi haberi Kekrük ve diğer bölgelerde olduğu gibi Musul ve Telafer ilçesinde de sevinçle karşılandı.gelişmeler üzerine toplanan Telafer’deki Eğitim komisyonu kararın Türkmen eğitim seviyesinin yükselmesine yapılacak olan olumlu etkileri ile Türkmen çocuklarının Türkmen temel okullarına yazdırmaları gerektiği konularını gündem aldı.

Milli Eğitim Bakanlığına bünyesinde Türkmen Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün açılmasını ön gören yasanın Parlamento’da kabul edilmesi haberi Kekrük ve diğer bölgelerde olduğu gibi Musul ve Telafer ilçesinde de sevinçle karşılandı.gelişmeler üzerine toplanan Telafer’deki Eğitim komisyonu kararın Türkmen eğitim seviyesinin yükselmesine yapılacak olan olumlu etkileri ile Türkmen çocuklarının Türkmen temel okullarına yazdırmaları gerektiği konularını gündem aldı.

Irak Türkmen Cephesi Telafer birinci bürosu eğitim sorumlusu Süleyman Efendioğlu ve eğitim müfettişlerinden Abdulgani Efendioğlu.eğitim genel müdürlüğünün açılmasından dolayı tüm Türkmenleir kutladılar.

Irak Türkmen Cephesi Merkez Karar kurulu üyeleri Lukman Necim ve Kasım Kara ile Irak Türkmen Cephesi Telafer birinci büro sorumlusu Hazim Devlet ve Irak Türkmen Cephesi Telafer ikinci büro eğitim sorumlusu Kenan Abbas Türkmen eğitimine ilikin gidişatın iyi yönde olduğunu ve herkesin anadilde eğitim görmeye destek vermesini istediler.



turkmenelitv

Saturday 20 August 2011

UNAMI Reports Turn a Blind Eye to Iraqi Turkmen



UNAMI Reports Turn a Blind Eye to Iraqi Turkmen

by Ahmed al-Hurmuzi

August 13, 2011

Believing in the rules of democracy and considering it the only way to establish social justice, the Turkmen of Iraq have always refused to resort to armed struggle as a means of obtaining cultural and human rights. Despite this, they continue to be exposed to harsh policies of marginalization and assimilation.

The participation of the United Nations was welcomed in rebuilding Iraq after the fall of the Ba’ath regime. Yet despite the establishment of the United Nations Assistance Mission in Iraq (UNAMI), the human rights situation for Turkmen continues to deteriorate and they are almost completely ignored in the organization’s reports.

Since the occupation ofIraq, Iraq Turkmen are exposed to intimidation, killings, assassinations and kidnappings. They are marginalized both in their regional administrations and in the Iraqi government. Most of the Turkmen regions are controlled by Kurdish Peshmergas and the demography of the regions have been altered but almost all the reports of UNAMI fail to mention these violations of Turkmen human rights. Furthermore, the report considers the Turkmen a minority even though they are one of Iraq’s basıc ethnic groups and constitute a large part of the Iraqi community.

As with earlier reports, we believe that the report of UNAMI for 2010 is written in a non-professional way and that it is biased in denying the severe violation of human rights to which the Turkmen of Iraq are frequently exposed. It appears that the UNAMI sources of information are unreliable.

UNAMI report of 2010 excludes:

Kidnappings of Turkmen in the Kerkuk region, which was also reported by the Kerkuk police in a press conference a few months ago. As a result, many of Turkmen families either flee to other Iraqi province or to out of country.

Assassination of Turkmen in Tuz Khurmatu region.

Assassination of Turkmen inNinevehprovince, particularly in the eastern part of Mosul city.

Attacks on Turkmen journalists, particularly those employed by Turkmeneli television.

The marginalization of Turkmen in administration in Kerkuk, Kifri and Khanqin regions.

The education of Turkmen being ignored by the Ministry of Education.

Suppression of activities by Turkmen civil society organizations and prevention of Turkmen political activities by the Kurdish authorities in Erbil.

Marginalization of Turkmen in the higher posts of central government such as ministries and embassies.

The demographic changes in Kerkuk region, the continued illegal settlement of Kurds in the province.

Delay in solving an estimated 40,000 property claims in Kerkuk province, most related to Turkmen.

In the last several years, SOITM regularly submits reports about violation of Turkmen human rights to the UNAMI. Unfortunately, it seems that all have been ignored by the human rights bureau of UNAMI.

We urge the United Nations Assistance Mission in Iraq to:

Review its policy in writing human rights reports

Discuss our concerns with its human rights office

Publish a supplementary report about the human rights situation of the Turkmen of Iraq

——————————–

The report prepared by Ahmed al-Hurmuzi, legal advisor of SOITM

Monday 15 August 2011

The PKK's cash register found in Luxembourg


The 's cash register found in

Published : 13.08.2011 18:04
Updated : 13.08.2011 18:06
For the first time ever, SABAH has now located the based headquarters of the choice financial company for firms laundering funds to the . The shadow corporation, known as C.I.L. would launder drug profits and then fund weapons and mines headed for Kandil. The company practically acts as the terrorist organization’s ‘cover bank’.

SABAH is the first in the Turkish press to locate the headquarters of the financial company set up in that provides special liberties to capital owners who launder dirty money according to the 's special set of rules.

The C.I.L. cover company collects drug money from the organization's advocates in Europe and then uses it to fund weapons and mines that are brought into Kandil. The company, which also launders funds to Roj TV, has become the center where the distribution of the PKK terrorist organization's funds is conducted.

SABAH TRACKS THEM DOWN

SABAH's Private Intelligence Department closely tracked C.I.L. and the companies it is connected with for one month in five different European countries; Germany, France, Belgium, Holland and Luxembourg. Documents regarding the front company C.I.L.'s partnership and capital structure have been handed over to French officials. The company, whose full name is Construction Immobiliere Luxembourgeoise, supposedly deals in construction and real estate, and operates from the address on 6, Place de Nancy, L-2212 Luxemburg.

It was Turkey's National Intelligence Agency, MİT, which found the trail first. Researching the source of funds that came into Kandil, MİT then relayed all of the information they had acquired on the PKK terrorist organization's financial support through international weapons trade to French officials.

COMPANY HAS SIX PARTNERS

French judicial authorities tracked the organization's financial traffic and has detected names in connection to international weapons companies. The phone calls made by the leaders of the organization's Europe wing were tracked for six months by French police in 2010. French investigating judge Thierry Fragnoli, the man responsible for opening the case against the PKK, tracked the money laundered into the organization to the C.I.L. Company in Luxembourg. Fragnoli's findings showed that the company consists of a total of six partners. The company has 1.5 million Euros in equity capital. However the French police are currently assessing whether the C.I.L. Company is responsible for transferring a total of 300 million Euro during the year of 2010.

COMPANIES CHANGE HANDS

According to the information obtained, the company's partners and the organization's European financiers are Mehmet Çetindağ, Mustafa Yıldırım, Abdulbaki Gökalp and Hacı Karakoyun. Each, with 300,000 Euros in capital, are partners to the company. Yıldırım was once the chair of KARSAZ, the International Kurdish Employers Union, which was the former association managing the PKK's finances. The chairman of C.I.L. is Mehmet Çetindağ. Mustafa Yıldırım is the general secretary while Abdulbaki Gökalp is the accountant.

SABAH has shown images of Çetindağ in his villa nearby Paris. Our crew has also managed to capture footage of Gökalp. Retried former General Chief of Staff İlker Başbuğ has previously stated, "The most significant strength the PKK's European wing has is economic. If the funds are cut off the armed wing will face difficulties."

THE COMPANY ALSO HAS FOREIGN PARTNERS

The front company set up by the PKK's European wing leaders also has a number of foreign partners. The organization's very own cash register, the C.I.L. firm has two foreign partners, Claudi Buffa and Henri Jean Marie Bovy. It is claimed that the foreign partners were added to the 'staff' in order to mask the company's activities. The PKK terrorist organization has used foreign nationals in previously set up shadow companies for the very same reason.

A change in strategy
The reason why the organization is using the Luxembourg-based C.I.L. is due to the fact that the PKK has suffered heavy blows in operations conducted in France, Holland and Belgium. In Belgium, PKK members had their assets seized. In the latest operations in France, a number of cars, homes and businesses were confiscated. It was then, from the 2007 period in which Nedim Seven was arrested, when the terrorist organization changed their strategy of financing. All of the money was transferred to the Luxembourg-based C.I.L. Company coupled by the selling of all real estate in France to the firm. With this company, the organization's European wing is able to continue all financial affairs, to obstruct a halt to the money laundering traffic, and to transfer funds to weapons companies, all vitally important functions for the PKK's Kandil wing. The revenue brought in from companies is known to be organized more so by the PKK's European wing Sabri Ok, known for his close affiliation to Abdullah Öcalan.

Sunday 14 August 2011

Fuzûli



Fuzûlî is generally believed to have been born around 1483 in what is now Iraq, when the area was under Ak Koyunlu Turkmen rule; he was probably born in either Karbalā’ or an-Najaf. He is believed to belong to Bayat tribe, one of the Turkic Oghuz tribes who were related to the Ottoman Kayı clan and were scattered throughout the Middle East, Anatolia, and the Caucasus at the time. Though Fuzûlî's ancestors had been of nomadic origin, the family had long since settled in towns.

The fundamental gesture of Fuzûli's poetry is inclusiveness. It links Azeri, Turkmen and Ottoman (Rumi) poetry, east and west; it also bridges the religious divide between Shiism and Sunnism. Generations of Ottoman poets admired and wrote responses to his poetry; no contemporary canon can bypass him.

http://en.wikipedia.org/wiki/Fuz%C3%BBl%C3%AE#cite_note-8