Sunday 19 February 2012

Irak’ta Türklerin Tarihi, Cengiz Eroğlu

Irak’ta Türklerin Tarihi


*Cengiz Eroğlu



cengiz_eroglu@yahoo.com

Irak Türkleri ya da Irak Türkmenleri, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nden ayrılmış, Irak adı ile kurulan devletin vatandaşları olarak varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Osmanlı döneminde bu insanlara uzun yıllar "Türkler" diye söz edilmiştir. Ancak Lozan Konferansı sıralarında İngiliz heyeti "Türkmenler" olarak ifade etmişlerdir. Buna karşılık olarak Türk delegesi başkanı İsmet İnönü Türkmen ile Türk'ün eşanlamlı oluğu ve Türkiye Türklerin de Türkmen olduklarını savunmuştur. 1923 Lozan ve 1926 Ankara Antlaşmalarında "Musul Türkleri" denilmiştir. 1959 yılında Abdülkerim Kasım'ın yönetimi ele geçirdikten sonra Irak'ta yaşayan biz Türklere "Türkmen" denilmeye başlamıştır. Türkmenler sadece Irak’ta değil, Anadolu’dan Kafkasya’ya, Balkanlardan Suriye ve Filistin’e kadar birçok coğrafyaya yayılmışlardır. Hatta Afganistan’da ve İran’da Türkmen boyları bulunmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, toprakları İngiliz işgaline uğrayan Musul, Kerkük ve Erbil Türkmenlerinin ileri gelenleri, istilacı güçlere karşı mücadele etmek için, hemen harekete geçmişlerdi. Anadolu toprakları üzerinde yürütülen Milli Mücadele'ye paralel olarak başlayan, bölgedeki hareketler, gücünü yine Anadolu'dan alıyordu. İlk olarak, İngilizlerin, halkı Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmalarını önlemek için, acil biçimde önlemler alınmaya başlandı. İngilizlerin bölgedeki siyasi hakimleri, para vererek elde ettikleri bazı aşiret reislerini yanlarına çekmek için büyük gayret gösteriyorlardı. Buna karşılık, Türklerin ileri gelen liderleri, İngilizlerin bu gayretlerini boşa çıkarmak için, olağanüstü çaba harcıyorlardı. Bunların arasında Erbil Türklerinin çok sevilen ve sayılan din alimi Küçük Molla Efendi (1867-1943)'nin, halkı İngilizlere karşı mücadeleye davet eden ve işgalcilerin propagandalarına karşı uyanık olmağa yönelik konuşma ve sohbetleri, büyük etki yapıyordu.(1)

Irak’ta yaşamını sürdüren Türkler Orta Asya bozkırlarından Batı’ya doğru sel gibi akıp gelen Türkmen boy ve oymakları Anadolu’ya yerleşmeden önce bugünkü Irak’a yerleştirmişlerdir.(2) Nitekim Osmanlı Arşiv belgelerinde bölge ile ilgili vesikalarda bu hadise önemle vurgulanmaktadır. Örneğin; Dâhiliye Nazırlığından (İçişleri Bakanlığı) Sadarete gönderilen 20 Ağustos 1330 tarihli belgede Telafer Halkı hakkında verilen bilgilerde, Anadolu’dan önce Telafer’e yerleştirildiği vurgulanmaktadır. Türkler, aralıklı olarak Musul ve Kerkük bölgesine gelerek yerleşmeleri sonucu, Irak’ta büyük ve önemli bir Türk varlığı ortaya çıkmıştır. Bölge çok çeşitli Türk unsurlarından meydana gelmektedir. Bu düşünceyi destekleyen en büyük delil bölgede kurulmuş olan Türk devletleri ve beylikleridir.(3)

Ancak Irak’ta Türk varlığının en eski kanıtını veya belgesini ortaya koymadan önce bu konu hakkında daha önce yazmamıza rağmen(4) ne yazık ki, Türkmenlere ait hiçbir siyasi parti ve kuruluş internet sayfalarında bu konuya değinmediği için tekrar ele almayı gerekli gördük. Hemen hemen tüm kuruluşlarımızın sitelerini incelediğimiz zaman neredeyse tamamında bu konuya değinmediği gibi, Irak’ta Türk varlığının tarihini H.54 yılına bağlamaktadır. Ancak bu tarih doğru değildir. İngiliz kaynaklarından Arap (Irak) kaynaklarına intikal etmiş ve Irak Türklerini birer paralı asker (yırtıcı savaşçı) gibi göstermeye yönelik olan bu propaganda yaklaşım tarzını terk etmek mecburiyetindeyiz.

Evet, H.54 yılında da Irak’a Türkler gelip yerleşmişlerdir. Hilafet merkezi olan Irak’ta görünmeleri Emevî Devletinden sonra Abbasî Devleti döneminde de devam etmiştir. Zira Türkler Irak’a yerleşmeleri uzun vadede olmuş ve çeşitli dönemlerde akın akın bu bölgeye yerleşmişlerdir.

Ancak Irak’ta Türk varlığını gösteren en eski belge bunlar değildir. En eski belge ünlü Arap tarihçisi Yakut El-Hamavî’nin “Mu’cemu’l-Buldan” adlı eserinde bulunmaktadır.(5)

Bu kaynak eser bize Halid bin Velid komutasındaki İslam Ordusunun Irak’ı fethederken karşısına ilk olarak Furslar değil, Türkler çıktığını göstermektedir. Ve bu eserde Banukya Antlaşması’ndan bahsetmektedir. Anlaşma İslam ordularının günümüz Irak’ı (Mezopotamya) fethederken (H.12) (M.632-633) karşılaştıkları ilk kavim ile yapılan bir akittir. Ayrıca bu anlaşmayla alınan cizye, İslam devletinin kasasına giren ve Medine’ye gönderilen ilk cizyedir. Ama her şeyden önemlisi, İslam ordularının meşhur komutanı olan Halid bin Velid’in o bölgede Fars halkı ve devleti ile karşılaşmadan önce, bir Türk devleti ve bir Türk lideriyle karşılaşması ve onlarla bu anlaşmayı imzalamasıdır. Tarihçi Abdizâde Hüseyin Hüsamettin’in verdiği bilgilere göre; İslam dini ortaya çıktığında, Irak bölgesinde çok sayıda Türk aşireti ve Türk beyliği bulunmaktaydı. O dönemde söz konusu aşiretlerden en meşhuru olanı, Fırat kenarında yerleşen Banuklu aşiretidir. Bu aşiret Banukya(6) denilen şehirde yerleşmiştir. Bu milletin lideri (Başbuğu) olan Basbahri (بصبهري bu isim, Bozbörü kelimesinin Arapçalaşmış yazı şeklidir) İslam ordularıyla giriştiği çatışmalarda vefat ettikten sonra oğlu Bay Sülü Han(7) (Basluhan - ﺑﺎﺼﻟﻮﺧﺎﻦ) babasının yerini alır. İslam ordusuyla çatışmanın bir faydası olmayacağını anlar ve Halid bin Velid’den barış talep eder. Bu zat çok zeki ve akıllı olduğundan halkını büyük bir felaketten kurtarır. Bay Sülü Han veya Sülü Han Bey, İslam ordusu komutanı Halid b.Velid ile bir anlaşma yapar. Ayrıca ondan birde bir Amannâme alır. Yakut El-Hamavî’nin “Mu’cemu’l-Buldan” adlı eserinin “Banukya” maddesinde yer alan anlaşmanın metni şudur;

“Bismillahirrahmanirrahim; Halid Bin velid’in bu mektubu (akdi), Fırat kenarında mukim olan Sülü Bay Bin Basbahri’ye mahsustur. Sen, kendin, aşiretin ve köyün Banukya halkı tarafından, belirlenen bin dirhem cizyeyi,(8) can ve malın korunmak üzere verdikçe aman-ı ilâhî ile eminsin. Biz senden bu miktarı kabul ettik. Yanımda bulunan Müslümanlar da razı olmuştur. Allah’ın ve Resulü Hazreti Muhammed’in ve Müslümanların özel koruması altındasın.

Şahitler; Hişam Bin Velid, Cerir Bin Abdullah Eba Avuf ve Said Bin A’mru’dur. Vesselam… Sene H.13’te (bir diğer rivayete göre H. 12.’de) yazıldı.”(9)

Bay Sülü Han, bu anlaşmayla halkını yok olmaktan kurtararak, günümüze kadar bölgede var olmasını sağlayan kişidir. Bu belge Irak’ta yaşayan Türkler için son derece önemlidir. Zira bugüne kadar bilinen bir gerçeği değiştirmektedir. Daha doğrusu bilinen gerçekleri alt üst etmektedir. Peki, bilinen bu gerçekler nelerdir?

Irak’ta yayınlanan tarih kitaplarına baktığımız zaman genel olarak hepsinde Irak Türklerinden bahsederken Türklerin Emevî Devleti döneminde ilk olarak Irak bölgesine yerleşen ufak bir topluluktan ibaret olduğu belirtilir. Başta Iraklı tarihçi Dr. Mustafa CEVAT olmak üzere bazı tarihçiler de, Türklerin Irak’a gelişlerini Hicri 32 yılına bağlıyorlar ki, bu yılda Müslüman Araplar ilk olarak Türklerin anayurduna girerek burada bazı Türkleri esir almışlardı. Bu esirler, içlerinde Irak da olmak üzere birçok Müslüman bölgesine gönderilmiştir.(10) Ancak bildiğimiz kadarıyla bu esirler birkaç yüz kişiden fazla değildi ve bunların Irak’ta önemli hiçbir rolü olmamıştır. Ünlü Arap Tarihçisi El-Tabari, Türklerin yoğun olarak Irak’a gelişlerini, Emevî Devletinin ilk halifesi olan Muaviye b. Ebusüfyan’ın Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyad zamanında özelikle Hicri 54 yılında (Miladi 674) kaydetmiştir.(11) Ancak El-Tabari, bunu özet bir şekilde Arapların fetihleri sırasında Türk memleketlerine girdiklerinden bahsettiği vakit belirtmiştir. Bu konuyla ilgili bize derli toplu bilgi veren en önemli Arap bilgini coğrafyacı El-Belaziri’dir.(12) El-Belaziri’ye göre; Halife Muaviye, Basra Valisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı Horasan’a tayin etti ve 24.000 kişiyle Ceyhun Nehrini aşan Ubeydullah, Buhara şehrine varıp burada Türkmenlerin başı olan Kaboç Hatun’la anlaşmaya varmış ve bu anlaşma sonucunda Ubeydullah, Türkmenlerden 2000 okçuyu yanına alarak Basra’ya yerleştirmiştir. Türkmenleri Basra’ya getiren Ubeydullah, bunları kendilerine özgü adlarıyla anılan bir sokağa yerleştirmiştir.

Yine Meşrik(13) Valisi Yezid b. Ömer, Miladi 749 senesinde Buhara’dan 300 kadar Türkmen askerini getirerek ordusuna katmıştır.(14)

Türklerin, hilafet merkezi olan Bağdat’ta görünmeleri Emevî Devletinden sonra Abbasî Devleti döneminde de devam etmiştir. Özellikle Abbasîlerin ikici halifesi olan Ebucafer El-Mansur kurmuş olduğu Bağdat şehrinde Türklere de yer ayırmıştır. Bu Türkler geldikleri yerler göz önüne alınarak Bağdat’ın çeşitli semtlerine yerleştirilmiş ve bu semtlere bunların adları takılmıştır [Örneğin Derbu’l-Buhara (Buhara Evleri)].(15)

Daha sonra gelen Abbasî halifeleri, siyasî ve askerî merkezlerini güçlendirmekte Türk askerlerine büyük önem vermişler, hatta Halife Harun Reşid döneminde (786–809) muhafız birliğini tamamen Türklerden oluşturmuştur. Halife Mu’tasım devrinde de (833–842) Türk askerlerin kalması için Bağdat ile Kerkük arasında 70.000 kişinin yaşayacağı Samarra şehri kurulmuştur.(16)

Bu dönemden sonra, Türklerin Hilafet merkezinde söz sahibi olduklarını gösteren bir başka gelişme de Halife Mu’tasım’ın kendini güvende hissetmeyerek hilafet merkezini Bağdat’tan Samarra’ya nakletmesi ve Türk muhafızları himayesinde buraya yerleşmesidir.(17) Bu gelişme Irak Türklerinin tarihinde bir dönüm noktası ve yeni bir çığırın başlamasına yol açmıştır. Bu dönemde Samarra şehri bir Türk şehri halini aldı. Semtlerine, yollarına ve ırmaklarına Türk isimleri verildi. Şehir o suretle yapılmıştı ki, Türkler kendi vatanlarında hangi kabile ve oymakla hem civar ise burada da aynı şekilde iskân edilmişlerdi.(18)

Bütün saydığımız bu bilgiler herkesçe kabul gören doğrulardır ve hiç kimse bunları inkâr edemez. Ancak yukarıda bahsedilen “Banukya Anlaşması” bize bazı gerçekleri değiştirmek zorunda bırakmaktadır. Bu gerçeklerde şunlardır:

1. Türklerin Irak bölgesine gelişlerinin Emevî Devleti döneminde olmadığı, daha önceden de bu bölgede var olduklarını ispat etmektedir. Yani Türklerin Mezopotamya bölgesinde İslamiyet’ten çok daha önce var oldukları ispatlanmış durumdadır.

2. Irak Türkleri, Emevî veya Abbasî devletlerinin paralı askerleri olarak bölgeye yerleşmemişlerdir. Zaten bölgede var olan ana unsurlardan biridir. Yani dışarıdan getirilmiş yabancı bir güç değildir. Hatta şunu söylemek hiç yanlış olmaz ki, Türkler (Türkmenler) en az Araplar kadar bu bölgenin en eski sakinlerinden birisidir.

3. Türkler, Irak bölgesinde sonradan olduğu gibi önceden de bir devlet geleneğine sahiptir. Bu topluluk bölgede kurulan her devletin içinde şu veya bu şekilde yer almıştır.

4. Irak Türkleri, Irak’ın devlet geleneğinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle uzun bir kültür tarihi ve tecrübesi olan bu topluluk, devlet geleneğinde vazgeçilmemesi gereken bir unsurdur. Aksi takdirde işin tabiatına aykırı bir siyaset izlenmiş olur. Buda Irak’ın geleceği için hiçte doğru bir politika olamaz.

5. Türkler, Irak’ın binlerce yıldır kültürü, ekonomisi, siyasi yapısı ve medeniyetinin içerisinde yer almış bir topluluktur, gelecekte de Irak için çok önemli bir zenginlik olacaktır. Bu nedenle sadece varlığı Irak’ın bütünlüğü için büyük önem arz etmektedir.

Sonuç olarak; karşımıza çok önemli bir netice çıkmaktadır. O da, Türklerin Irak’ta varlığı H.32 veya H. 54 yılında başlamamaktadır. Türklerin Irak’ta varlığı en az 1400 yıldan fazladır. Yine önemli bir neticede, Türkler Irak’ta en az 1000 yıllık bir hâkimiyeti söz konusudur.

Bu nedenle tüm Türkmen Siyasi Partilerine, Sivil Toplum Örgütlerine ve kuruluşlarına sesleniyorum, lütfen gerek internet sayfalarınızda ve gerekse tanıtım kitaplarınızda kendi tarihinize sahip çıkın. Sizler Irak’ta her kesten önce vardınız ve en az Irak’taki halklar kadar eski ve asıl bir unsursunuz. Bu gerçeklere siz sahip çıkmazsanız boşluğu başkaları doldurur. Tarih bunlara şahittir.


Kaynaklar:


(*) Cengiz Eroğlu, araştırmacı-yazar.

(1) Akgündüz Ahmet, Osmanlı Devleti Zamanında Irak Türkmenleri Bozuluslar, adlı makale.

(2) BOA. DED. Siyasi 12 (2–5)

(3) Irak’ta sırasıyla 1055 tarihinden itibaren Selçuklu Devleti, Atabelikler, İlhanlı Devleti, Celayirli Devleti, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti ve Osmanlı İmparatorlu hâkimiyetiyle yaklaşık bin yıllık bir Türk hakimiyeti söz konusudur. Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi, c. 13, Çağ Yayınları, İstanbul 1989. s. 174.

(4) Daha detaylı bilgi için bkz. Irak Türklerinin Kökeni, Kardaşlık Dergisi, Sayı 43, yıl 11, Eylül-Ekim 2009.

(5) Yakut El-Hamavî, Mu’cemu’l-Buldan, (ilk yayınlandığı tarih, Halep, 20 Safer 621 H./13 Mart 1224 M.), Beyrut, 1977, 1.cilt, s.331.

(6) Yakut El-Hamavî’ye göre; Banukya veya Banikya Küfe şehri yakınlarında Fırat nehri kenarında bir yerleşim yeri, Hz. İbrahim döneminde adı geçmektedir.

(7) Türkler arasında “Baysülü Han” lakabıyla meşhur olmuştur. Sonra bu isim Araplaştırılarak “Basluhan” denilmiştir. Şu halde “Basluhan” adının aslı olan “Baysülü Han” bizim lehçemizde “Bey Sülü Han” veya “Sülü Han Bey” demek olur. Orhan Bey (ﺒﻙ اورﺨﺎن‏ ) ve Turhan Bey (ﺒﻙ ﻁورﺨﺎن) örneğinde olduğu gibi. Buna eski Türk dilinde “Sülay veya Sülav” denirdi. Örneğin Sülav Han adı Arapçalaştırıldığında Seluhan” diye telaffuz edilmiştir. Hüsamettin Amasyalının ilgi makalesinden alınmıştır.

(8) Cizye İslam Devletlerinde zimmî statüsündeki (İslam devleti tebaasında olan) Müslüman olmayanların erkek nüfusundan alınan Şer‛î vergilerdendir.

(9) Yakut El-Hamavî, a.g.e. 1.cilt, s.332.

(10) Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.17.

(11) El-Tabari, İbni Cerir, Tarihil Umem velmülük, Kahire 1939.

(12) Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.19.

(13) Meşrik bölgesi Hicri 54 ile 93 yılları arasında Müslümanlar tarafından fethedilen Semerkand, Buhara ve Afganistan sınırına kadar olan bölgedir. Stanley Lane Pool, Dynasties Of İslam, Farsça diline Abbas İkbal tarafından tercüme edilmiştir. Farsçadan da Arapçaya, Maki Tahir Al-KAABİ tarafından 1968 yılında tercüme edilmiş ve Bağdat’ta Basr’s Publication House tarafından yayınlanmıştır.

(14) Dr. Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988.

(15) Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.22.

(16) Dr. Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988.

(17) Laszlo Rasonyi; Tarihte Türklük, TKAE Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1988, s. 160.

(18) M. Fuat Köprülü, Türkiye Tarihi, İstanbul 1923.

Wednesday 15 February 2012

Construction of first 5-star hotel in Kerkuk

The foundation stone was laid on Wednesdayin Kirkuk,  for the city’s first-ever five-star hotel. The building will also contain a shopping center.

The hotel and shopping center are being built by the Kirkuk-based Rekani Firm in cooperation with several Turkish companies. Construction is expected to cost 36.8 trillion Iraqi dinars ($31.58 million) and take three years.

Monday 13 February 2012

Dr Hassan Aydinli, ITF EU representative attended the Delegation for Relations with Iraq Meeting at the EU Parliament

     

D-IQ Chair MEP Struan STEVENSON and H.E. Mr. Mohammed Abdullah AL-HUMAIMIDI, Ambassador of the Republic of Iraq
H.E. Mr. Mohammed Abdullah AL-HUMAIMIDI, Ambassador of the Republic of Iraq in Belgium and ITF EU Representative Dr. Hassan AYDINLI
D-IQ Chair MEP Struan STEVENSON and ITF EU Representative Dr. Hassan AYDINLI


Dr. Hassan Aydinli, Iraqi Turkmen Front EU Representative, attended the Delegation for relations with Iraq meeting at the European Parliament in Brussels on 24th January 2012.

The meeting was chaired by Mr. Struan Stevenson, MEP, Chair of the D-IQ at the EU Parliament.
Other MEPs who attended the meeting were: Mr. Andres Perello Rodrigez and Mr. Alejo Vidal-Quadras.

H.E. Mr. Mohammed Abdullah AL-HUMAIMIDI, Ambassador of the Republic of Iraq attended the Iraq Delegation meeting for the first time since he was appointed in Belgium.
***

MEP Struan Stevenson  started the meeting by strongly condemning the series of bomb attacks which took place in Iraq recently, he called on all Iraqi political groups and factions to take the necessary steps to put an end to the violence, he recommended an inclusive dialogue between all parties.

Among the topics mentioned by MEP Struan Stevenson were:

- that the date of closure of Camp Ashraf had been postponed from 31/12/2012 to 01/04/2012. In the meantime the Iranian exiles of Camp Ashraf will be transferred to Camp Liberty, a former US base. Martin Kobler, Special Representative of the UN Secretary-General for Iraq has signed a Memorandum of Understanding with the Iraqi government for voluntary relocation of residents of Camp Ashraf on 25th December 2011.

- that Mr. Al-Hashimi was on the run and was now in the Iraqi Kurdistan region.

H.E. Mr. Mohammed Abdullah AL-HUMAIMIDI, Ambassador of the Republic of Iraq declared that the relations between the Iraqi Embassy and the EU Parliament are excellent. He gave a comprehensive picture on the current situation in Iraq, saying that Iraq is recovering and had come a long way since 2003. He said that Iraq can be governed by a National Partnership Government.

He said that US troops had left Iraq on 31st December 2011 and that Iraqi troops are now capable to ensure security. He added that Iraq has no choice but to have a democratic system.

The Iraqi Ambassador said that Iraq will continue to work to strengthen partnership with the European Union and that the Iraqi Council of Ministers has just given their agreement on this, a Partnership Agreement will be signed in Brussels very soon.

On the question on investing in Iraq the Iraqi Ambassador said that the EU investors are reluctant to invest in Iraq because of security problems, but that there are places which are more secure than others. He added that Asian countries, such as China, South Korea, Japan and Malaysia are very active in Iraq.

Regarding Camp Ashraf the Ambassador said that all parties are doing their best to resolve this problem.

Concerning Mr. Al-Hashimi, he said that hopefully the National Conference will resolve this problem, that this will be dealt with according to the Iraqi laws.

Regarding development and investment, he declared that Iraq has a five-year plan which will procure 4 million jobs.

MEP A. Perello Rodrigez took the floor and said that Iraqis need to organize peace in their country, that many Spanish companies are interested to participate in the reconstruction of Iraq but that violent bombings give a negative picture.

When the Chair Mr. Struan Stevenson commented that there is some controversy about Iran's influence in Iraq, H.E. Mr. Mohammed Abdullah AL-HUMAIMIDI replied that Iraq does not accept any interference from its neighbours.

MEP Mr. Struan Stevenson declared that he would like a EU Delegation to visit Iraq some time during 2012 and that on that occasion he would like to visit other parts of Iraq beside Baghdad and Erbil.

Friday 3 February 2012

Kirkuk : Two vehicle blasts leave one dead

Published: Feb. 2, 2012 at 12:05 PM 

KIRKUK, Iraq, Feb. 2 (UPI) -- A car bomb killed an employee of Iraq's North Oil Co. while a police officer was injured in a motorcycle blast near Kirkuk, police said Thursday.

Officials said the employee died when the charge placed beneath his vehicle detonated as he was traveling to work near Kirkuk, Aswat al-Iraq reported.

In the other incident, a security official said a police officer was seriously injured "when an explosive charge blew off under his motorbike" in Tuz township south of Kirkuk.

Read more: http://www.upi.com/Top_News/World-News/2012/02/02/Iraq-Two-vehicle-blasts-leave-one-dead/UPI-68071328202359/#ixzz1lKZHnsNv

Thursday 2 February 2012

Balkanlar Savaşında, Türk Dünyasının Katliamı, Soykırımı ve Acı Çileleri

Yazan: Sadun Köprülü

Acı baskılarla, Asimilasyon politikasıyla yaşamakta olan Türk
Dünyasında Kardeşlerimiz, Soydaşlarımız bugün olduğu gibi eskiden
Yüzlerce katliam, soykırım acısıyla yüz binlerce Türkler öldürülerek,
Şehit olmuşlardır,
Yerlerinden, topraklarından uzaklaşarak, sürgün olarak, göçe zorlanmışlardır.
Düşmanlar binlerce kadın, çocuk, yaşlıları her türlü işkenceyle,
Baskıyla öldürerek, yaşamlarını kayıp etmişlerdir,
Açlıktan, hastalıktan dolayı öldürülmüştür.

Türkler dünyada ilk millet olarak her bir dönemde dünyanın her yerinde
Rusların, Çinlerin, Sırpların, Amerika, İngilizlerin, Bulgarların,
Rumların, Ermenilerin, Yunanların, Farsların, Arapların katliamına,
Soykırımına maruz kalarak,
Önde gelen yüz binlerce insanlarını Türk olduklarından dolayı
Katliamda şehit vermişler.

Dünya yüzünde kıyıcı diktatörler Türk dünyasının her karış toprağında,
yerinde, bölgesinde gözü olarak baskı zoruyla Türkleri göçe,
Uzaklaştırmaya her türlü sindirme politikasını uygulamıştır.

Amerika 100 Milyon Kızılderili Türkünü, Çinler yüz binlerce, Uygur,
Doğu Türkistan Türkünü, Ruslar milyonlarca Azerbaycan, Kırım,
Türkmenistan, Kırım, Tatar, Özbek Kafkas, Gagavuz, Ahıska Türküne soykırım, katliamla Sürgün ederek öldürmüştür.,
Sırplar
Kosova, Bosna Türkünü, Emriler
Yüz binlerce Türkiye, Azerbaycan, Karabağ, Hocalı, Bakü, Irak Türkünü,
İngilizler 1920 Telafer Kaçakaç katliamını,
1944, 1924 Kerkük Katliamı düzenlemişlerdir.
İran Farslar yüz binlerce Tebriz, Erdebil, Urumya, Türkmen Sahra,
Tahran Horasan, Kaşgar, Zincan, Hazar Türkünü,
Romlar Yunanılar Kıbrıs, Lefkoşa, Yeşil Ada Türkünü
Araplar ve Kürtler, komünistler, Irak Kerkük Katliamı 14 Temmuz 1959,
Telafer Katiamı 2004- 2007,
Erbil Katliamı 31 Ağustos 1996
Altunköprü Katliamı 28 Mart şehit etmişlerdir.
Suriye yüz binlerce Lazikiya, Helab, Colan, Hama, Hamıs Türkünü,
Filistin, Lübnan, Cezayir, Mısır Türkünü her türlü baskı, işkenceyle
şehit ederek topraklarına el koyarak Türkleri kendi ana yurtlarında
Sürgüne göndererek yok etmeye her yolu deneyerek, her yönüyle acı,
Çile, ölüm dolu soykırım politikasını uygulatarak sürdürmüşlerdir.

Balkan Ülkeleri yaşanan en çok bu acıların kaynağı olarak güzel bir ülkeden veremeye dönmüştür.
Balkan Ülkeleri
Dağlık yer bilinerek, Karadeniz ile Adriyatik denizi
Arasında dağlık ve engebeli alanlar kapsamaktadır.
Eski Yugoslavya'nın parçalanması ile kurulan Slovenya, Bosna-Hersek,
Sırbistan, Karadağ, Hırvatistan, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Romanya,
Türkiye,
Makedonya
Yunanistan ve
Bulgaristan’ı içermektedir.
Balkanlarda ülkelerinizde Alp dağları ile
Dinar, Pindus, Balkan, Rodop ve Karpat dağlarının çoğunlu bölgeyi almaktadır.

Balkan Devletlerinin Dağlarını ormanlar kaplamakla ormanlarında
ovalar ve geniş akarsu vadileri bulunmasıyla buralarda önemli tarım alanları yapılmakla
Ülkelerde tarım önde gelen insanların geçim kaynakları tarım ürünleri; tahıl
Buğday, mısır, tütün,
Ayçiçeği, üzüm ile çeşitli sebze ve meyvelerdir. Hayvancılık
Gelişmiş durumdadır
Öte yandan sanayi ilerlemiştir.
Balkan ülkelerinin çoğu, 14. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar
Osmanlı Devleti'nin yönetiminde uzun yıllar kalarak, Osmanlılar, bu
Ülkelere her türlü yatırımda bulunarak cami, yol, çeşme, köprü ve okullar gibi birçok eser inşa
Ederek izleri kalmaktadır.
Balkanlarda, çok sayıda etnik grubunun olduğu bir bölgedir.

Buralarda
Türkler, Slavlar, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar,
Arnavutlar, Yunanlılar yaşarlar.
Dinleri Müslüman Hıristiyan olanlar yaşamaktadırlar.

Türk Osmanlı İmparatorluğun çoğunluk Türklerin yaşadıkları Balkan
topraklarından çekilişiyle arkada bırakmış olduğu milyonlarca Müslüman
Türkler sahipsiz, kimsesiz, çaresiz Türk düşmanı olan aşırı komünist
Kıyıcı dikta rejimlerin
Baskı, işkencesi katliamı, soykırımı altında kalmıştır.

14. yüzyılın yarısında Anadolu'ya baskı, soykırım, işkence nedeniyle
çok sayıda Türkler Balkanlar'dan
Göçler gerçekleştirerek 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin birçok dünya,
Arap devletlerini, bölgeyi adalet, hoşgörü, kardeşlik eşitlik,
Felsefesi ile yöneltmiş olduğu için Osmanlı devletine birçok milletler
İmparatorluğuna sıkınayı, barınmayı göz alarak yerleşmiştir.

Balkanlarda yalnız başına kalan Türkler etnik kimliklerden dolayı
Düşmanlar tarafından yok etme, sinsi, temizleme politikasına uğrayarak
Devletlerarasına çıkan savaşların ve trajedim olayların, dikta
Rejimlerinin kurbanı olmuşlardır ve çok sayıda Türkler vatanlarından,
Topraklarında uzak ülkelere trenler Türklerle taşarak Sibirya gibi
Ölüm yolcuğuna bırakılarak, boz karlar,
Soğuktan
Canlarını kayıp etmişlerdir.

Türklerin kendi toprakları olan Balkanlarda uzun tarihlerden beri
Yaşayan Türk soydaşlarımıza yönelik katliamlar, soykırımlar, acı
İşkence baskılar her yönüyle sürerek, ölüme bırakılan Türkler artık
Yok, olmaya doğru acı hayatlarını, göz göre, göre vahşi Avrupa'nın
Karşısında sessiz kalarak yok olmaya gidiyorlar.

Evet, Türk kardeşlerimiz, soydaşlarımız Balkan Savaşları 93 savaşında
Türkler öldürülüyorlar, şehit oluyorlar ve daha acısı 1992-1995
Yıllarında Bosna'da yaşanan katliam, soykırım başta olarak binlerce
İnsanlar Müslüman Türk olduklarından dolayı öldürmüştür.

Soğuk Savaşlar dönemi ve sonrasında acılar artarak her Türk kendisini
Güvenceye alınmadan gecenin son saatlerinde ve gündüzün başlangıcıyla
Ölüm karşılamaktaydı düşman her an Türkleri yok etmeye, ortadan
Kaldırmaya soykırıma doğru planlarını çizmekteydi, yönetmekteydi kendi
Toprakları olan Bulgaristan ve Yunanistan Türkleri acı, baskılı,
Çileli günleri bitmeden her Türk'e yönelik sistematik asimilasyon
Politikalar sürmekteydi.

1999 yılında
Yugoslavya’daki Sırplar, Kosova'da yaşayan Türklere karşı katliam düzenlemekle Türkleri, öldürerek
Kosova'da yönetim ele almak isteyerek
NATO devreye girmesiyle
Sırpların Kosova'dan
Çekilmeye başladılar Kosova Türkleri bir bölüm haklarına kavuşmalarına rağmen yene acıları vermiş oldukları şehit kardeşlerini unutmadılar.

Ahıska Türkleri uzun yıllar Ruslarının acı baskı, soykırım, katliamına maruz kalarak dikta rejini tarafından binlerce Ahıskalı Türklerinin çocukları, kadınları, gençler, yaşlıları öldürülerek, Vatansız yaşayan Ahıska Türkleri sürgün olarak kimsesiz, sahipsiz 9 devlette acı durumları sürdürerek yaşamaktadırlar,

Bu acı asimilasyon baskılar 1877-78 Osmanlılar, Ruslar arasındaki
Savaşlarla, Balkan Savaşları doğrultusunda çok tehlikeli acılı günler,
Ölüm korkusunu Bosna Hersek Türkleri Müslümanları Yaşayarak, yüz
binlerce suçsuz yere dünyanın BM, İnsan Hakları Örgütünün, Af Örgütü,
Avrupa devletlerinin gözü önünde öldürülmekteydi.

1877-78 Osmanlı ile Ruslar Savaşı söylenen, 93 savaşı tam olarak etnik
Irklara karşı sinsi, yok Etme politikası korkunç, dünyanın sonu geldi
Diye yok olma Savaşta söylenmekteydi.

1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşında
1.253.500 Türk Müslüman insani göçmen olarak yurdundan, toprağından
Ayrı kalma durumunda yaşamaktaydı.

İnsanların canları yok olarak, bu savaşlarda göç edenlerinin sayıları
Birçok kaynaklara göre 1 milyonun üstünde olmaktaydı,

93 savaşında bizler için en acı taraf ise bu korkunç savaşta 260.000
Türk kardeşlerimizin şehit olması, öldürülmesidir, ayrıca çok üzücü,
Acılı olarak çok sayıda uzaklaştırma, sürgün olan kardeşlerimiz
Soğuktan ve açlıktan, hastalıktan ölmesidir.

Ayrıca 93 savaşında Türk Balkanlar topraklarında önemli birçok Türk,
İslam kültür yapıtları, anıtları, eserleri bina, camiler sanat
Eserleri kalıntıları tahribata uğrayarak, yıkılarak yok olmuştur.

Türklerinin Balkan Devletlerinde çoğunluk olmalarına rağmen düşmanının
Acımasız sinsi politikasıyla
93 savaşında ne yazık ki azınlık konumuna düşmüşlerdir yerlerine,
Topraklarına, yurtlarına el koyunmuş duruma gelmiştir.

1912-1913 yıllarında
Balkan Savaşlarının başlamasıyla tüm düşmanlar bir araya gelerek
Osmanlı Türk devletine karşı Bağımsız 5 Balkan devletlerinden olan
Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan, Romanya ve Yunanistan aralarında
Birleşerek Osmanlı Devleti'ne savaş açmışlardır.

Bu Balkan Savaşında Osmanlı Devleti 93 savaşı ile birlikte çok sayıda
Soydaşlarımızı şehit vererek, milli topraklarımız ağır saldırılar
Sonucu Ruslar, Bulgaristan, Yunanistan düşmanların toprağına
Katılmıştır.

Bu korkunç savaşta düşmanlar Türklere karşı saldırılarını
Yoğunlaştırarak Bulgar ordusu kıyıcı Çeteleri Balkanlarda
Topraklarında yaşayan Türklere ve Müslümanlara saldırarak, birçok
Yerde soykırımlar, katliamlar uygulamışlardır.

Bu acı durumdan, katliamdan çok Türkler Müslümanlar göç ederek, kendi
Yerlerini, yurtlarını, evlerini bırakmışlardır.

Balkan Savaşları tüm hızıyla sürerek bu dönemlerde soykırım katliamlar
Gerçekleşerek, 500.000 Müslüman Türkler Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar
Tarafından öldürülerek, şehit edilmiştir.

Aynı durum Balkan Savaşlarından sonrası 1912-1920 yıllarında 413.000
Türk Türkiye'ye göç ederek yaşamış oldukları işkence, acıları,
Türklerinin vahşice öldürülmesi yaşamış oldukları üzüncü, çileleri
Önemli trajedinin anları gönül yakıcı, kadınlarının, çocukların,
Yaşlıların iniltisini, ağlayışını gözler önünde ibret verici anları
Sergilemektedir.

1992-1995 yıllarında daha acı durum, soykırım, katliam, üzüntüler,
Çileler Bulgaristan, Yunanistan, Doğu Türkistan'da olduğu kadar
Balkanlarda Türk ve Müslümanlar Bosna'da kendi topraklarında
Yaşamaktaydılar.
Türklere, Müslümanlara karşı toplu katliamlar
Başlatılmıştır.

Sevinç, mutluluk içinde bağımsızlığını dünyaya bildiren Bosna Hersek,
Düşman Sırplar tarafından kanlı bir iç savaşı başlatılmıştır.

Bosnalı Sırpların Türklere Müslümanlara ve Hırvatlara karşı saldırlar
Katliamlar düzenleyerek 200.000 insan suçsuz, günahsız yere
Öldürülmüştür, her türlü işkence yapılarak, Ayrıca yüz binlerce
Müslüman Türkler Bosnalılar göçmen durumuna geçmiştir ve ülkelerini
Bırakmışlardır.
İşkenceler katliamlar sonucu
Srebrenitsa'da 8.000 Bosnalı Türk Müslümanlar Sırpların ordusu
Tarafından topluca öldürülmüştür.

Bosna Hersek’te yaşanan bu iç savaş, Dünya Savaşının hatırlatarak
Avrupa'da en büyük soykırım yaşanarak Türkler Müslümanlar zorla
Sırplar eliyle öldürülmüştür.

Artık buna savaş söylemeden yanı başında düşmanlar tarafından uzun
Yıllardan planlanan ve gerçekleşen büyük bir soykırımdır bu acı
Duruma, ölüm kokusunu seyir eden Batı Avrupa Bosna'da olan soykırım
gündem olmalıdır cezalar buna neden olanlara doğrudan verilmelidir.

Balkanlar'da uzun yıllar yaşanan acı olaylar, soykırım katliamlar Türk
ve Müslümanlar çok sayıda insanları kayıp ederek Türk nüfusuna daha
Fazla etkisi olmuştur. Çünkü bu büyük kıyımları çoğunluk ölenler hep
Türkler olmuştur

Ve bu nedenle Türklere yönelik değişik yönlerde şiddet ve baskı,
Saldırılar, korkutma, soykırım süreci uygulanmıştır ve yeniden
uygulama birçok Türk düşmanları Ermeniler gibi soykırımını Karabağ ,
Hocalı, Bakü Nahçivan Azerbaycan topraklarını işgal ederek baskısını
Sürdürmektedir.


Türklere karşı her Türk topraklarında baskılar, soykırım politikası,
İşkence acılar her yönüyle
Sürmek üzere
Bulgaristan, Batı Trakya'daki Türklerin durumu başka ülkelerden hiçte
farklı değildir her Türk dünyasında olduğu gibi buralarda da her türlü
Baskılara Maruz kalarak Türkler her türlü ana yasal, kültürel,
insanlık haklarından yoksun olarak
Katliamlar, acı, işkenceler Bulgaristan ve Batı Trakya'da Türklere
Yönelik sistematik açıda baskı, asimilasyon, sindirme politikaları
Kapsamlı olarak yürütülmektedir.

Bu yönden acıların, baskıların devam etmesiyle Türklerin göçleri bu
Ülkelerden anavatan Türkiye'ye kurtuluş, yaşam mücadelesi sonucu
Zorluklarla artmaktadır.

Ayni durum Türklere karşı Yugoslavya'dan Türklerin göçleri imzalanan
Yugoslavya ile Serbest Göç Antlaşması gereği ile 1953-1967
Tarihlerinde 175.392 Türk milli siyasi, ırk, Dil, dini sosyal,
Ekonomik nedenlerden dolayı Türkiye'ye yerleşmişlerdir.

Bulgaristan devletinin kendi Türk topraklarında yaşayan Türklere karşı
Bulgar Devleti her dönemde, acı baskısı sonsuz asimilasyon
Politikaları artarak Türkler Dillerinden, Dinlerinden dolayı
Öldürülmektedirler çoğunluk olarak Bulgaristan Türkleri azınlık duruma
Konularak göç ettirmeye kendi yerlerinden, topraklarından değişik
Bölgelere gönderilmektedirler.

1951 yılından başlayan Türk göçleri
Moskova Sofya'nın izlemiş olduğu baskılı politikasıyla 154.000 Türk
Bulgaristan Türkiye'ye zorla, baskı nedeniyle göç ettirilmiştir.

Bulgaristan yönetiminin Türklere karşı asimilasyon politikasının
Artması en önemli nedenler biri Türklerinin diğer Balkan Türklerinin
Nüfus daha fazla görünmesi Bulgaristan'ın demografik dengelerinin
Bozmakla tehdit etmesi nedeniyle Türklerinin nüfusunun az göstermesi
İçin her bir yolu denemektedirler.

En çok Bulgaristan'ın komünist dönemlerinde Türkleri Türkiye'ye göç
Ettirmek için Bulgaristan'ın temel politika olarak 1968 yılında
İmzalanan Göç Antlaşması'yla 130.000 Bulgaristan Türkü 1978 yılına
Kadar Türkiye'ye göç ettirilmiştir.

Bulgaristan rejimi bununla yetinmeyerek
Kendi topraklarında yaşayan Türkleri etnik kimliklerini yok etmek,
Kaldırmaya yönelik her türlü acımasız baskılar politikalar uygulamaya
Başlamıştır.
1972-1974 tarihlerinde Türk Pomakların, 1981'de ise Romanların ana
Dillerinde bırakmış oldukları adlarını baskıyla, zorla değiştirerek
1984 yılından tam olarak bu politika Türklere karşı uygulamıştır.

Bulgaristan Türkleri değişik dönemlerde her zaman tehlikeli, baskılı
Anlar, karanlık günlerini yaşayarak Bulgaristan Dikta rejimi Türkleri
Azınlık göstererek sistematik olarak baskı, ölüm kalım politikasına
Maruz kalarak Türklerin adları zorlukla Bulgarcaya değiştirilmiş,
İslam dininin görevler yasaklanarak, her türlü din ibadet
Engellenmiştir komünizm diye camilerin kapılarına kapatılarak, kilit
Vurulmuştur.

Ekonomik bakımından Türklerin yoğun yaşadıkları bölgelerde yerlerde
Yatırım, ticaret yapılması yasaklanarak, Türkçe konuşmalar
Kaldırılarak konuşanlar para cezasına çarptırılmıştır okullarda Türkçe
Eğitim yasaklanarak kaldırılmıştır. Bu uygulamalara karşı duranlara
Karşı her türlü baskı işkence yapılarak Belene'de bulunan hapishane
Götürerek toplama, yok etme kampına gönderilerek işkence altında
Öldürülürlerdir.

Bulgaristan yönetimi Bulgaristan Türklerine karşı asimilasyon
Politikası değişmeden yine Irk Ayrımı sürmektedir, birçok Medeni ve
Siyasi, eğitim, Ekonomik Sosyal, Kültürel hakları bulunmamaktadır
İnsan Hakların Evrensel Beyannamesi ve Helsinki’nin birçok
antlaşmasını da çiğneyerek yerine getirmemektedir.

Türklere İnsan Haklarını, Anayasal, eğitim, yayın, basın haklarını
Uygulamamanın yanında 1989 yılında 350.000 Bulgaristan Türkünü
Türkiye'ye göç ettirmiştir. Buda günümüze kadar gerçekleşen en büyük
Göç hareketi sayıla bilinmektedir.

Batı Avrupa, Balkanlarda sinsi Asimilasyon politikası, tüm yönüyle
Hareketlenerek Avrupa'da, Türk bölge, topraklarında insanların değeri
Olmadan birçok haklardan yoksun kalmaktadırlar.

Ve Türklere karşı olayları İngilizler, Ruslar tarafından
Kışkırtmalar sürerek, Ermenilerin, Teröristlerin kanlı eylemleri
Birçok ülkede görünmektedir.

Bu son dönemde Bulgaristan Türkleri kendileri nasıl olursa da
Toparlayarak, demokratik yollarla kısıtlı olarak Partileşme haklarını
Elde etmeye çalışmaktadırlar.
Bulgaristan Türklerine Komünist döneminden iyi olsa bile birçok
Sorunlar yaşanmaktadır.

Bulgaristan Anayasası'nın 36/2. maddesinde Türklere haklar tadılmasına
Rağmen bir millet ve bir Bulgar Vatandaşı olarak Anadillerinde birçok
Haklardan, etnik kimlikleri yok durumuna düşmektedir.

Son yıllarda Bulgaristan Anayasasında Türklere ana dillerinde
Okumaları, Türkçe Eğitim: yapmaları 1999 yılında kabul edilen bir
Yasa olmasına rağmen tam olarak yerine getirilmemektedir.
Türkçe ders vermek, okumak için Türkçe kitaplar basılmasında devlet
Çok sıkıntılar yaratmaktadır.

Eğitim yanında Türkçe Yayın basın, Türkçe TV ve radyo programlar yok
Sayılmaktadır,
Bulgar Devleti günlük olarak yayın
Organlarını yasaklayarak Yalnız birkaç dakika yayınlanan Türkçe TV'nin
Devlet kaldırmaya uğraşıyorlar.

Bulgaristan Türklerinin başka bir önemli sorunlar ise Ekonomik
Alanında Türk nüfusun yoğun olduğu kentlerde, bölgelerde yatırımların
Yasaklanması, nedeniyle Türklerinin arasında işsizlik oranının
Artmaktadır.

Bulgaristan Türkleri Ekonomikten sonra devlet kademelerinde dairelerde
Görev almak genel olarak siyasette yeterince temsil etmek, kamu
Personeli olmak birçok engeller ile karşılaşıl anarak,
Ayrıca orduya katılmak subay ve önemli görevlerde bulunmak Türklere
Karşı hiçbir fırsat tanınmamaktadır.

Bulgaristan yönetimi Türklerin Müslüman omlarına karşı birçok Dini
Ayinlerini, camilerde Din derslerini, Türkçe konuşmalara sert çıkarak
Dini Sorunlar yaratmaktadır. Türkçe Müslüman din adamı, öğretmen
atanmak konusunda da kendisini göstermektedir. Baskılar yaranmaktadır.
Ayrıca Türk-İslam kültür miraslarına, camilere, Türk Osmanlı
Yapıtlarına, izlerine eserlerine provakatif saldırılar düzenleyerek,
Camilere çeşmelere tahribe etmektedirler

Bulgaristan olduğu gibi bu saldırılar, asimilasyon, planlı sindirme
Politikalar Yunanistan, Batı Trakya'da Türklere karşı artarak büyük
Irk, milliyet sorunları yaşamaktadır.

Batı Trakya'da Türkler de her yönüyle baskı, işkence asimilasyon
Politika eskiden olduğu gibi bu günlerde artmak üzeredir.

Türkiye'ni Kıbrıs adasında Türkleri kurtarma nedeniyle günümüze kadar
Türk Yunan ilişkileri bozulmuş durumdadır.
Ortaya çıkan her olumsuz sorunlar Batı Trakya Türklerini ilgilendirmektedir.
Batı Trakya'daki Türklerin anayasal hakları Lozan Antlaşmasının
Güvencesi altına alınması rağmen birçok insan hakları sorunları
Yaşanmaktadır.

Yunanistan devletinin 1967 yılında Batı Trakya Türkler Vatandaş olarak
Tüm haklara sahip olarak bu dönemlerde ise Yunanistan Türklerinin
Olduğunu yok saymaktadırlar ve tüm haklardan yoksun bırakmaktadırlar.
Etnik kimliğin inkârı ederek tabelasında Türkçe yazılan, dernek, vakıf
Kuruluşları kapatmaktadırlar.
Bu kapatılan kuruluşlardan
Türk Gençler Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği dernekleri
Baskıyla Türkleri tutuklayarak 1987 yılında Ve İskeçe Türk Birliği
2005 yılında kapatılmıştır. Yunanistan devleti Türkleri birbirinden
Ayırmak, bölmeye yönelik girişimlerde bulunarak Türk Pomak, başka
Türkleri birbirinden ayırmak politikasını ne kadar uygularsa bile
Sonuç getirmeden tüm Türkleri birbirlerine karşı sevgi birlik
Göstermektedirler.
Bu politikayı birçok dikta rejimler Türk, Türkmen, Özbek, Kırgız,
Türkmen, Gagavuz, Uygur, Ahıska, Tebriz, Azeri, Kızılderili Türklerine karşı
Bu siyaseti uyguladılar.

Yunanistan yönetimi son yıllarda Türklere yönelik önemli kararlarından
Vatandaşlıktan çıkarmayı tüm hızıyla uygulamaktadır.
Yunanistan Vatandaşlık yasasına göre 19. maddeye dayanarak Haziran
1998 yılına kadar 46.638 Türk Yunan Vatandaşlığından çıkarılmıştır.
Bir bölüm kaynaklara göre 60.000 olarak bilinmektedir.

Yunanistan'ın Bu asimilasyon politikası binlerce Batı Trakya
Türklerini yurtsuz, yersiz bırakmaktadır.
Ve imzalanmış olduğu tüm İnsan Haklarının
Birleşmiş Milletlerin Vatandaşlık ve öteki Sözleşme kararını İhlal
Etmiş olmaktadır, ama buna ilişkin hiçbir devlet, hiçbir kuruluş sesiz
Çıkarmamaktadır.

Yunanistan İslam Dinine karşı durarak Türk müftülerini kendisi seçerek
Göreve atamaktadır. Ayrıca görkemli camilerin yapılmasına karşı
Durarak İslam Diniyle ilgili çok engelleri çıkarmaktadır.

Önde gelen önemli konulardan sayılan Anadilde eğitim yapmak Batı
Trakya Türklerinin bölgesinde büyük bir sorun olarak yasaklama yönüne
Gedmektedir.

Ekonomik alanında yatırım yapma, çalışma iş görme, Hükümet
Dairelerinde, Siyasette Orduda görev alma büyük bir sorun olarak her
Bir bakımdan Türklere karşı her türlü engeller büyümektedir.

Balkan devletlerinde tarihimiz boyunca Türklere yönelik soykırım,
Katliam ve acı, çile, işkenceler yapılmasıyla asimilasyon ve baskı,
Saldırı kin düşmanlık politikaları sürekli olarak her Türk Dünyasına,
Bölgesine, yurduna yayılmaktadır.
Ve kendi yurdundan, yerinden göçe zorlanarak soykırım, katliam
Uygulanmasıyla yok olarak, asimilasyon ve zorunlu göç politikaları
Balkanlar'da olduğu gibi birçok Türk dünyasında günümüzde İran, Irak
Kerkük, Suriye, Uygur Türkistan Türklerine uygulanmaktadır.
Ve tüm
Avrupa, dünya devletleri, insan Hakları, BM, Af Örgütleri uluslar
Arası hukuk hukuksal bir işlem alınmadan ceza verilmeden bu acı
Durumları görerek, ser ederek ses çıkamamaktadır.

Buda bunu gösteriyor
Sorun Türkler olduğu için çifte standartlı ve art niyetli
Politikaların göz önüne serilmektedir.
Uzun yıllardan, günümüze kadar
Yapılmamış ve yapılmakta olan acı soykırımları bizlere uygulayanlardan
Karşı kayıtsız şartsız kalmaları ile sesiz durarak kımıldamadan birde
Gelip İnsan Hakları, sevgiden, kardeşlikten, haktan eşitlikten söz
Ederek konuşmaktadırlar.

Artık biz Türkler olarak kendi yaramızı kendimiz sarmalıyız, kendi,
Acımıza, halımıza, yanmalıyız kaynaşmalıyız, bir olalım, birleşelim, Türk
Olduğumuzu tüm düşmanlara, dikta rejimlere, dünya devletlerine
Gösterelim.
Biz, Bize dost oluruz, Kardeş oluruz ama yabancılardan, Türk
Olmayandan bizlere hiçte, dost, kardeş olamaz.

Kaynak:
1-Balkanlar Tarihi 1912'den Günümüze
2-Balkanlar Tarihi, 1912 Yılına Kadar
3-Osmanlı Tarihi (1402-1451) Kuruluş.
4-Yıldırım Ağan oğlu, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Balkanlar'ın Makûs Talihi
Göç, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2001
5- Balkan Savaşları Birinci Balkan Savaşı I
Ord.Prof. Dr. Bayur, Yusuf Hikmet
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
İstanbul
Haziran 1999