Thursday, 28 February 2013

Turkmen citizen kidnapped in Kirkuk


Turkmen citizen kidnapped in Kirkuk

Kirkuk (IraqiNews.com) -A civilian from the Turkmen Community was kidnapped by unidentified gunmen on Wednesday morning in Kirkuk province.
A security source stated to Iraqi News (IraqiNews.com) “Unidentified gunmen kidnapped a Turkmen civilian from his residence in Tiseen area of central Kirkuk, taking him to unknown place.”
“The police conducted an investigation and started searching for the kidnappers to release the kidnapped citizen,” the source concluded.


Read more: http://www.iraqinews.com/iraq-war/turkmen-citizen-kidnapped-in-kirkuk/#ixzz2M9BR1gbz
Follow us: @IraqiNews_com on Twitter | IraqNews on Facebook

Tuzhurmatu terörden hendekle korunacak






Tuzhurmatu terörden hendekle korunacak








Tuzhurmatu ilçesinde teröristlerin ilçeye girmesini engellemek için bölgenin etrafına hendek kazılacağı belirtildi.

Tuzhurmatu Kaymakamı Şellal Abdul Ahmet, AA muhabirine güvenliği sağlamak için ilçenin etrafına hendek kazmayı düşündüklerini söyledi.

Kaymakam Abdul Ahmet, ilçeyi hedef alan terör olaylarını önlemek için yeni güvenlik tedbirlerini gündeme koyduklarını belirterek, “Düşündüğümüz güvenlik tedbirlerinden biri de ilçenin etrafına hendekler kazmak” dedi.

Teröristlerin güvenlik zaafiyeti oluşturmak amacıyla son zamanlarda saldırılarını artırdığına dikkat çeken Abdul Ahmet, saldırıların daha çok Hüseyniye Camisi ile yoksul kesimin yaşadığı bölgelerde düzenlendiğini belirtti.

Saldırıların hedefinin halk arasında etnik ve mezhep temelli çatışma çıkarmak olduğunu savunan Abdul Ahmet şöyle konuştu: “Teröristler, bazı dönemlerde belirledikleri hedeflere saldırılarda bulunuyor. İlçedeki her etnik ve mezhep grubuna saldırıyorlar. Bir bakıyorsunuz önce Türkmenlere sonra Şiilere ardından Kürtlere yönelik saldırılar düzenleniyor. Böylelikle farklı etnik ve mezhep gruplarını hedef alarak iç çatışma çıkartmayı hedefliyorlar.” İlçede yaşayan Türkmen, Kürt, Arap Sünni ve Şiiler arasında herhangi bir çatışmanın, bir husumetin bulunmadığını söyleyen Abdul Ahmet, vatandaşlara yönelik saldırıları planlayanlara, ordu ve polis istihbarat birimlerinin işbirliğiyle operasyonlar düzenlendiğini ve bazı terör şebekelerinin etkisiz hale getirildiğini kaydetti.

HENDEK PROJESİ

Bölgenin korunması için hükümetten bazı taleplerde bulunduklarını dile getiren Abdul Ahmet, güvenlik açısından ilçenin etrafını çevreleyecek hendeklerin kazılmasını gündemlerine aldıklarını ifade etti.

Abdul Ahmet şunları söyledi: “Tuzhurmatu'da farklı bölgelerden gelen göçmenler konusunun çözülmesini istedik. İlçede görev yapan polis sayısının artırılmasının yanı sıra bölge halkından oluşan bir güvenlik gücünün kurulmasını talep ettik. Bunun dışında ilçeyi çevreleyen bir hendek kazarak teröristlerin ilçeye girişinin engellenmesi gerekiyor. Hendek kazılması için ilçeye uzman mühendisler gelerek incelemelerde bulundu. Şu anda proje üzerinde çalışılıyor.”

SON İKİ AYIN BİLANÇOSU: 43 ÖLÜ, 157 YARALI

Peşmerge güçleri ile Irak ordusu arasında 16 Kasım 2012'de meydana gelen çatışma ile adı gündeme gelen Tuzhurmatu'ya yönelik, son iki ayda 10 ayrı terörist saldırı düzenlendi. Her seferinde farklı yöntem ve taktiklerle farklı etnik grupların hedef alındığı saldırılarda toplam 42 kişi hayatını kaybederken 157 kişi de yaralandı.

Saldırıların ilki 1 Ocak'ta Türkmenlerin yoğunlukta olduğu İmam Ahmed Mahallesi'nde, 4 ayrı noktaya konulan bombalı araçların patlatılmasıyla başladı. Patlamada 10 kişi yaralandı.

16 Ocak'ta Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)'nin bürosuna bombalı araçlarla saldırı düzenlendi. Saldırıda 8 kişi hayatını kaybederken, 37 kişi de yaralandı. Aynı gün Kerkük'te Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)'nin bürosuna da eş zamanlı olarak saldırı düzenlendi. Bu saldırıda 30 kişi öldü, 200'den fazla kişi de yaralandı. Yaralıların bir kısmı tedavi için Türkiye'ye gönderildi.

EN KANLI SALDIRIDA TÜRKMENLER HEDEF ALINDI

Yine Tuzhurmatu'da 22 Ocak'ta sağlık müdürlüğü personeli Ahmet Salah Asker uğradığı suikast sonucu öldü.

Bir gün sonra Tuzhurmatu'daki en kanlı saldırı meydana geldi. Suikasta kurban giden Türkmen Ahmet Salah Asker'in taziye merasimi sırasında bir intihar eylemcisi üzerindeki bombayı patlattı. Olayda 24 kişi öldü, 102 kişi de yaralandı. Saldırıda Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu da yaralandı.

Türkmenlerin yaşadığı mahallede 2 Şubat'ta 3 ayrı evin önüne bırakılan bombalı araçlar patlatıldı. Patlama sonucu ölen ve yaralanan olmazken maddi hasar meydana geldi.

İlçenin 15 km batısında yer alan El- Hiliva köyünde 6 Şubat 2013'te meydana gelen patlamada, Bölük Komutanı Hemin Gazi Vahap hayatını kaybederken, 4 asker yaralandı. Türkmen asıllı Polis Müdürü Albay Abbas Kerim'in evine ve Suphi Sabah Abbas isimli Türkmen vatandaşın aracına konulan bomba 14 Şubat'ta patlatıldı. Her iki patlama maddi hasar ile atlatıldı. 16 Şubat'ta bu sefer hedef olarak seçilen kişi Dakuk Ceza Mahkemesi Hakimi Yargıç Ahmet Abbas Fettah Bayati idi. Arabasına konulan bombanın patlatılması sonucu Yargıç Ahmet Abbas Fettah Beyati hayatını kaybederken, 2 çocuğu ve eşi saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.

Tuzhurmatu'daki son saldırı ise 22 Şubat'ta Sahva Gücü'nü hedef aldı. Irak ordusuna ait kıyafetler giyen kişiler Tuzhurmatu'ya 15 kilometre mesafedeki Süleyman Beg kasabası yakınlarında güvenlik noktasındaki görevlileri etkisiz hale getirdikten sonra, evde bulunan komutan Ezher Ali Zanun'u teftiş amacıyla aynı noktaya getirerek infaz etti. Olayda Ezher Ali Zanun ile 6 güvenlik görevlisi öldü, 1 güvenlik görevlisi de ağır yaralandı.


KAYNAK: AA

Monday, 25 February 2013

Jailed PKK leader Öcalan to call for cease-fire: Reports



ISTANBUL

Abdullah Öcalan. Hürriyet Photo
Abdullah Öcalan. Hürriyet Photo
Abdullah Öcalan, the imprisoned leader of the outlawed Kurdistan Workers’ Party (PKK), will call for a cease-fire at Nevruz on March 21 in the first step of a four-pronged strategy, according to daily Radikal. 

Öcalan delivered three letters to a Peace and Democracy Party (BDP) delegation that visited him on İmralı island on Feb. 23 as part of the search for a solution to the Kurdish issue, daily Hürriyet reported. ThePKK leader reportedly wants a response to the letters within 10 days. 

The three letters outlining the details of a road map to peace were addressed to the BDP, the PKK and the PKK’s wings in Europe. After receiving responses, Öcalan will conduct another meeting, after which his road map could be officially released to the public.

As part of the possible road map, Öcalan is reportedly set to issue a clear call for a cease-fire from the PKK on the grounds that subsequent steps cannot be made without a truce, Radikal reported. Second, the PKK will declare that it will withdraw its 4,000 Turkey-based militants from the country. The withdrawal will start after Turkey guarantees that no operations will be launched against the militants.

After the cease-fire set to begin at Nevruz – a spring festival for many people in the Middle East that is of crucial importance to Kurds – Öcalan will call on the PKK to withdraw between May and June.

If these two steps are fulfilled, negotiations could then begin with the PKK to lay down its arms. The third step would also be contingent on the four parliamentary parties reaching a consensus on three critical issues that will have a significant influence on the peace talks. One of them is the definition of a neutral citizenship, namely, “a citizen of the Turkish Republic,” which will not define anyone as Turkish or Kurdish. Another significant issue is to remove all the obstacles on education in citizens’ mother tongues. Third, Turkey needs to strengthen local administrations by removing its reservations on the Council of Europe’s European Charter of Local Self-Government.

After a consensus on a new Constitution is declared, the PKK could lay down its weapons as part of its fourth step.
February/25/2013

Sunday, 24 February 2013

GASOLINE SHORTAGE IN PETROLEUM CAPITAL KIRKUK


22nd February 2013




For two weeks Kirkuk which has the largest petroleum reserves in the world, has been experiencing a shortage in gasoline and fuel oil. The Kirkuk Province Assembly started a new application to relieve the long queues forming outside gasoline stations and dispel the shortages. 
From now on gasoline shall be procured with ration cards. Citizens demanding that the gasoline and fuel oil shortage be dealt with as soon as possible expressed their pleasure with the decision of the Kirkuk Province Assembly to introduce ration cards. The people said that this decision will be vital in relieving the shortage in a major way. Some citizens also wanted the Kirkuk Province Assembly to find a solution to deal with people outside the province coming to Kirkuk to buy gasoline.

Neden Kerkük’ün Sesi Dedik 4.Yılımıza Ulaştık



Güngör Yavuzaslan



Sesler var ötelerden, Yesevi dergâhından, Şeyh Edebali sofrasından. Ses var Kerkük’ten, Kırım’dan, Duğu Türkistan’dan. Sesimize ses verenler var. Bartın’da başlayan yürüyüş Türk Dünyasından devam ediyor.



23 Şubat 2009’a Anadolu’dan Kerkük’e Türkmenline ses vereceğiz diye yola çıktık. Ve ilk sayımızda demiştik ki; Bu gazetemizin hazırlık aşamasında bana en çok sorulan soru buydu. NEDEN KERKÜK? Bartın ve Kerkük arasında nasıl bir bağ var sorularıyla karşılaştım. Gazete gelişmeye başladığında BAŞTA GAZETECİLER DERNEĞİNDEKİ ÜYELERİMİZ ve Bartınlı basın mensupları olmak üzere birçok değişik kesimden destek aldık. Ve Kerkük’ün yüreğimiz kadar kendimize yakın olduğunu anladık. Bizler anavatanda huzur içinde yaşarken aynı kandan, aynı candan, aynı dinden, özümüz olan Türkmenler Irak’ta birçok sıkıntı yaşıyorlar. Türkmen annelerimizin gözü yaşlı, her tarafı Anadolu kokan şehirlerimizde Peşmerge baskısı var. Bizler onlar için daha fazlasını yapmak isteriz. Kerkük’ün Sesi Gazetesi haklı Türkmen davasını dünyaya duyurmak ve ülkemizde oluşan kamuoyuna destek amaçlı yayınına başlamıştır. Yüreğinde bu davayı hisseden herkese açık bir gazetedir. Bu gazete yükselen Türkmen sesine bir ses olacaktır. Orada sesini duyuramayan kardeşlerimiz seslerini uzak diyarlara duyuracaklardır. Hiçbir maddi kazanç olmadan bu gazete yayına başladı. Amacımız Türkmen diyarında her yere bu gazeteyi ulaştırmak. Söylenilmeyenleri, unutulanları, sessiz kalınanları, duyulmayanları bu gazetede yazacağız.’’dedik.

SESİMİZE SES VERENLER OLDU.

Gazetemizin yayınlarına ses verenler oldu. İstanbul’dan Prof.Dr.Suphi Saatçi,Mehmet Tütüncü,Kemal Beyatlı,Nefi Demirci,Savaş Avcı;Ankara’dan Sadun Köprülü,Mustafa Ziya,Savaç Avcı,Erşat Hürmüzlü,Hasan Kanpolat,Habip Hürmüzlü,Mahmut Kasapoğlu , Kemal Beyatlı,Irak Türkmen Basın Konseyi, Türkmeneli Tv ailesi,Türkiye’de birçok gazeteci dernekleri,ç sesimize ses verdi.KKTC Sayın Rauf Denktaş(cennet mekan),Doğu Türkistan’dan İsmail Cengiz,Seyyit Tümtürk,Aslan Alptekin(cennet mekan),Azerbaycan’dan Samir Turan,Kerkük’ten Özdemir Hürmüzlü, Abdülhaluk Hürmüzlü, Eyüp Akkoyunlu, Kırım’dan Abdilcemil Kırımoğlu, Kosava’dan Reyhan Süleyman, Suriye Türkmenlerinden Taruk Sülo Cevizci,Erbil’de İmdat Terzi,Dilşat Terzi sesimize ses oldu.Gazeteci dostlarımız Şemsettin Küzeci bizim yanımızda oldu.

BİR KAÇ SAYILIK HEVES DEDİLER

İlk sayımızda bu gazete yaşamaz dediler. Bir kaç sayılık heves dediler. Türkmenler üzerinden pirim yapacak dediler. Aldırmadık. Türk Dünyası ekleri çıkartıp Doğu Türkistan’a Türk ellerine ses olduk. Ufuk Ötesi oldu sesimiz Kemal Çapraz ustamızı andık.500 adetle koya çıktık Tirajımız 5000’i geçti. Yılmadık. Usanmadık. Çalıştık.

HEDEF 2014;KERKÜK’TE GAZETE ÇIKARTMAK

Ve bu ses kendisine hedef koydu.2012’daeKerkük’te gazetemizi çıkartmak. Biz AB-D fonlarından beslenen çakma gazeteciler değiliz. Bizlerin kalemleri doldurma kalem değil. Bu eller kurşun kalem tutar. Helalinden yazar satırlarımız. Ve artık gazetemizi Kerkük’te çıkartmaya çalışacağız. Bu yolda çalışıyor, uğraşıyoruz

Saturday, 23 February 2013

No Free Speech in Iraq's Kurdistan Region

NO FREE SPEECH IN KURDISTAN: SOLIDARITY WITH PROFESSOR RABUN MAROOF SALAHADDIN UNIVERSITY

Presstv – 23.2.2013 –  Criticism of free speech in Iraq’s Kurdistan Region is making headlines recently. Now a professor at one of Kurdistan’s largest universities has been dismissed. Professor Rabun Maroof says officials at Salahaddin University sacked him because he spoke out against Kurdistan Regional Government KRG.

The professor says he was sacked without written notice or explanation. He was under contract and has not been paid for three months’ work. The university’s president declined to comment, but previously said the dismissal is not politically motivated. The government says it’s a paperwork issue.

But Professor Maroof says none of his philosophy colleagues had their qualifications certified. He says he gave his qualifications to the authorities last year and the certification process was almost completed before his dismissal. If he wants his job back he must announce that his dismissal is not politically motivated. The professor studied in the UK and returned to Kurdistan, hoping to develop his home town. But now he says he has now paid the price for his democratic right to free speech. Professor Maroof’s dismissal comes as Human Rights Watch has released this statement, condemning the state of free speech in Kurdistan. The semi-autonomous Kurdish government replied, saying it is committed to freedom of expression and believes Kurdistan’s young democracy is developing stronger credentials day by day.

Tuesday, 19 February 2013

Kirkuk explosion : 1 dead, 10 wounded


Kerkük’te patlama: 1 ölü 10 yaralı

19 ŞUBAT 2013




Kerkük dün akşam saat 17.00 sularında bir patlama ile sarsıldı. Kerkük’ün 1 Haziran semtinde üç tekerlekli bir araca konulan bombalar uzaktan kumanda ile patlatıldı. Bombalı saldırı bölgede devriye gezen bir polis aracını hedef aldı. Bombalı saldırıda bir sivil hayatını kaybederken biri ağır 10 kişi yaralandı. Yaralılar arasında 5 polis memuru da bulunuyor.

Bölgede devriye gezen polis aracı, patlamanın etkisiyle büyük hasar gördü. Patlama sırasında bölgeden geçen bir araç da hurdaya döndü. Araç içinde bulunan vatandaş olay yerinde hayatını kaybetti. Bölgedeki ev ve dükkanlarda da patlamadan dolayı hasar meydana geldi.

Monday, 18 February 2013

EU to help Kirkuk reconstruction, Ambassador


EU to help Kirkuk reconstruction, Ambassador

18 ŞUBAT 2013







European Union ambassador to Iraq expressed interest in Kirkuk and the intention to reconstruct i.

In a visit with some European ambassadors to Baghdad, Ambassador Jana Hybášková announced that the EU is working to help the Iraqi people to consolidate democracy, enhancing governmental establishments and human rights organizations.

The EU ambassadors, comprising of Spanish, Polish, Czech, Romania, Slovakia, Britain, France, Germany and other countries, visited Kirkuk and met its governor Najm al-Din Kareem.

Governor Kareem reviewed the political situation in the province, stressing that the objective is to provide decent services to the people.

He pointed out that Kirkuk suffered from demographic changes during the past decades, “but the people are trying to surpass such changes and problems.


KIRKUK/ Aswat al-Iraq:

Sunday, 17 February 2013

Irak Petrol’ünde Kürt Rüşveti

http://www.bizturkmeniz.com/tr/index.asp?page=article&id=26868&updatefrom=0&from=0

13/2/2013  

Irak Petrol’ünde Kürt Rüşveti 



Yabancı Şirketlere Varil Başına 30 dolar veriyorlar.
Mahir Tan Avrupa Ajansı (AVA) ÖZEL HABER/Londra-Kerkük petrollerine sahip olabilmek için Kuzey Irak ile Bağdat yönetimi arasındaki askeri gerginlik devam ederken, Kuzey Irak yönetimi ile petrol anlaşması imzalayan şirketlerin inanılmaz bir kar marjı tanındığı ortaya çıktı. Irak ile iş yapan Dünya devlerinin kendilerine varil başına 1.50 dolar kar tanıyan Irak Merkezi devleti yerine varil başına 30 dolar veren Kuzey Irak yönetimini tercih ederek askeri gerginliğin esas nedeni oldukları açıklandı. Aralarında Exxon Mobil, Chevron, Total ve Gazprom un bulunduğu petrol Dünyası’nın dev kuruluşları Merkezi Irak yönetiminin tanımadığını ve yasa dışı olduğunu ilan ettiği anlaşmaları (Irak anayasasının açık hükmüne rağmen) imzalayarak yeni bir iç savaşın tohumlarını ekiyorlar. Time dergisinde yayınlanan bir habere göre ise Kuzey Irak Kürt yönetimi ile tatlı karlar karşılığı ile anlaşma imzalayan ABD ve AB şirketleri bu büyük riske girerken Türkiye’nin BOTAŞ üzerinden Kuzey Irak Kürt yönetimi ile imzaladığı boru hattı anlaşamasına bel bağlıyorlar. Time dergisi ‘denize açılma olanağı bulunmayan’ Kürt bölgesinin halen Türkiye üzerinden kara yoluyla günde 70 bin varil pğetrol ihrac ettiğini belirterek Maliki Hükümetinin bu satışı ve petrol boru hattı inşasını durduracağını açıkladığını vurguladı.

Obama, şirketlere diş geçiremiyor.

Resmi olarak Merkezi Irak yönetimine bağlı olan petrol zengini Kerkük’ün (Dünyanın en zengin petrol bölgesi) kaderini belirleyecek günler yaklaşırken Irak ve Peşmerge ordularının kent çevresine karşılıklı olarak 30 ar bin asker yığdıkları belirtiliyor. Yaklaşık olarak 50 petrol şirketinin varil başına 30 dolar kar bırakan anlaşmalar imzalayan Kürt yönetimi ile ileriye dönük anlaşmalar peşinde koşarken 2003 yılında Irak savaşı sırasında Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a giren ve Erbilde Kürt peşmergelerine komutanlık yapan General Harry Schute’un 2012 sonunda Kuzey Irak Yönetimine ‘danışman’ olarak gelmesi gerginliğin artmasına neden oldu. Emekli olduktan sonra eski ilişkilerini kullanarak ABD’de ‘petrol işine’ giren Harry Schute, Irak Hükümeti Başbakanı Maliki’nin Başkan Obama’ya yazdığı bir merktupla şikayete uğradı. Başkan Obama’nın cevap mektubunda ‘Özel Şirketler üzerinde kontrol haklarının olmadığını’ belirtmesine karşılık dengeyi kurabilmek amacıyla ABD şirketlerine ‘anlaşmalarda Irak yönetiminin onayını almadan atılan imzaların uluslararası hukuk açısından riskli olacağına’ dikkat çektiği bildirildi.

Saturday, 16 February 2013

An open letter to the international oil companies operating in Iraq, a decade after the U.S. invasion of Iraq


15th of February 2013

Open letter to oil companies operating in Iraq - رسالة مفتوحة الى شركات النفط العالمية في العراق

النص العربي في نهاية الرسالة
Today, ten years ago, a global demonstration took place in more than sixty countries around the world, involving millions, to protest against the upcoming war in Iraq. Refusing an illegal war of aggression, protesting against a war for oil, demonstrators firmly rejected the idea a people can be bombed into democracy.
Today, ten years after, oil companies are making huge profits in Iraq. While labour rights are not recognised, and Saddam’s era anti-strike laws are still in force, foreign oil companies have signed 20-years contracts and are benefitting from this denial of the fundamental rights of Iraqi workers.
Today, representatives of the Iraqi Civil Society Solidarity Initiative (ICSSI) from Italy, UK and France went to ENI, the Italian oil company, to deliver the following letter from Iraqi oil workers, which is also being sent to all foreign oil companies present in Iraq.

An open letter to the international oil companies operating in Iraq, a decade after the U.S. invasion of Iraq.

Ten years after the U.S. invasion of  Iraq, which was undertaken ostensibly to overthrow the former dictator and to promote human rights and democracy, we see that a more essential, long-term goal was for international oil companies to acquire control over Iraq’s newly privatized oil resources, creating a  ”liberated” Iraq that would serve as an economic model for a “New Middle East” and spread neo-liberalism throughout the region.
The project has been a failure on all fronts. Those who suffer the consequences are Iraq’s citizens. Their country is wrecked by violence and mounting sectarian conflict. Their rights are violated. Vital services – water and electricity – are unavailable, while international oil companies receive priority access to these scarce resources, and operate under long-term contracts to develop Iraqi oil fields, that were signed while Iraq was still occupied. All this comes at the expense of Iraq’s national oil companies. It has further aggravated an already troubled relationship between the Kurdistan Regional Government and the central Government of Iraq. And, with their narrow focus on increasing production and profits, international oil companies have shown little regard for public accountability or the rights of workers in Iraq.
These companies’ frenzied quest to extract ever greater quantities of oil has led to an acceleration of the rampant corruption that now afflicts Iraq. Since the arrival of the companies, bribery and irregular accounting practices have become the norm in the Iraqi oil industry.
The companies have not carried out proper planning and resource management but rather are overseeing wasteful policies that deprive future Iraqi generations of their birthright.
And, these companies are working without a national Iraqi Labor Law that would protect Iraqi workers’ rights to join unions, bargain collectively, and organize strikes, protests and demonstration. Their policies punish workers and deny them rights that are internationally recognized and guaranteed in many of the nations in which the international companies are incorporated.
Therefore, we strongly urge that all international oil companies operating in Iraq:
1 – Respect the sovereignty of the Iraqi people over their natural resources, and noting the lack of legitimacy of their contracts, to relinquish any claims to rights over Iraqi oil.
2 – With oil companies now having taken the place of foreign troops in compromising Iraqi sovereignty, set a timetable for their withdrawal, while transferring technology to Iraq’s national oil companies.
3 – Stop exacerbating tensions between the Kurdistan Regional Government and the central Government of Iraq, by ceasing to exploit oil until a stable national accord has been achieved, supported by all Iraq’s citizens.
4 – Promote transparency in the oil sector in Iraq, by publishing details of all contracts and ensuring Iraqi citizens’ access to information about Iraqi oil resources and their development. This is vital to end the corruption that has become rampant as a result of the presence of international oil companies in Iraq.
5 – Support the passage of an Iraqi Labor Law that guarantees all Iraqi workers rights that are in accord with the highest, international standards and that protects their freedom of association and their right to strike.
6 – Adopt clear policies to protect the Iraqi environment and agree to utilize appropriate, advanced equipment to monitor the effects of your companies’ activities on the soil, water and air in Iraq.
7 – Agree that the security and protection of personnel and equipment in all Iraqi oilfields should be exclusively under the authority of national Iraqi security forces. These responsibilities should not be assigned to private security companies that are based in other nations and that undermine the sovereignty of Iraq.

15th of February 2013

The Iraqi Civil Society Solidarity Initiative
and Iraqi unions:
Adnan Al-Saffar for the General Federation of Iraqi Workers (GFIW) and its oil&gas union
Abdulla Malik for the Iraqi Federation of Oil Unions (IFOU)
Abbas Kadhim for the Engineering Professions Union (Electricity Section-Baghdad)
Abdullatif Abdul Rahman for the Federation of Salahaddin Unions
في مثل هذا اليوم وقبل عشر سنوات، اجتاحت احتجاجات ومظاهرات واسعة العالم اجمع ،  رفضا للحرب ضد شعب العراق. ولان الجميع كان متاكد ان هدف هذه الحرب غير الشرعية هو السيطرة على مصادر  النفط، المتظاهرين رفضوا  بشدة فكرة ان تقصف البلدان بحجة نشر الديمقراطية
اليوم، بعد مرور عشر سنوات، وشركات النفط تحقق أرباحا ضخمة في العراق. في حين لم تحقيق اي ضمان للعمال او للشركات الوطنية ، القوانين التي شرعها النظام السابق والتي حضرت العمل النقابي تفعل اليوم ضد العمال ونقاباتهم. وبالرغم من معرفة الشركات العالمية بعدم وجود ضمانات لحقوق العمال وبان الموارد  النفطية عرضة لفساد كبير تستمر هذه الشركات بالعمل.
اليوم وفي مقر شركة ايني العملاقة تم تسليم رسالة احتاج قوية حملتها مبادرة التضامن وباسم عدد من النقابات العراقية الوطنية ، وادناه نص هذه الرسالة

Thursday, 14 February 2013

DR. HİCRAN KAZANCI: “İSTİKRARIN YOLU KERKÜK’TEN GEÇİYOR”


DR. HİCRAN KAZANCI: “İSTİKRARIN YOLU KERKÜK’TEN GEÇİYOR”

Irak içinde ve bölge ülkeleri arasında istikrarı sağlamanın yolu artık Kerkük’ten geçiyor. Kerkük’ün güvenliği ile bölge istikrarı birbirine bağlı.

Irak genel olarak Arap, Kürt ve Türkmenlerden oluşan, 2003 Anayasasına göre federal bir devlettir. Kürtler nüfus olarak, Irak’ın genelinde ikinci, kuzey bölgesinde ise birinci unsur. Türkmenler ise Irak’ın genelinde üçüncü, kuzeyde ise ikinci büyük nüfusu oluşturuyor. Aslında Irak’ın kuruluşundan bu yana Kürdistan bölgesi hep vardı. Şimdi de Kuzey Irak bölgesine girildiğinde pasaporta Irak Kürdistanı damgası vuruluyor; ordu (peşmerge) güçleri de var. Yani de facto bir devlet yapılanmasıyla karşı karşıyayız. Ülke genelinde ikinci unsur olan Kürtler birtakım haklar elde ettiler. Irak’ın kuzeyinde nüfus olarak ikinci unsur olan biz Türkmenler de aynı haklara sahip olmak istiyoruz. Bunun da yolu biz Türkmenlerle Kürtler arasındaki güçlü bir diyalogdan geçiyor.

Kuzey Irak’ta son zamanlarda yaşanan ekonomik kalkınma siyasi sürecin demokratikleşmesine katkıda bulunuyor. Geçmişte radikal eğilimler içinde olan Kürtler Hemrin Dağları’na kadarki bölge Kürdistan olsun istiyorlardı. Fakat bugün Kürt siyasetçiler “bu bölge sadece benim halkıma aittir,” gibi radikal söylemlerden kaçınıyor; bölgede Kürt, Türkmen ve Hıristiyan grupların bir arada yaşama arzusunu arttıran pozitif katkılarda bulunuyorlar. Oysa Kuzey Irak’ın tersine, Amerika çekildikten sonra, Irak’ın merkezinde farklı gruplar arasında bir arada yaşama iradesi hızla zayıflamaya başladı, artan siyasi istikrarsızlık ve etnik temelli politikalar yüzünden Bağdat mahallelere ayrıldı. Şu an Şiiler Sünni bölgelere, Sünniler Şii bölgelere giremiyor. Bakanlıkların etnik gruplar arasında paylaşımı da siyasi süreci tıkayan bir diğer önemli unsur. Şu an için, Irak’ın bir bölünme sorunu varsa, bu, kuzeydeki Kürtler ya da güneydeki Şiilerin ayrılma arzusu yüzünden değil, merkezde bir diktatörün kimseye yaşam hakkı tanımamasından, “ben bilirim” tazı tutumundan kaynaklanıyor. Aralık 2010’da yapılan Erbil Mutabakatı uygulanmış olsaydı, bugün Irak’ta hiçbir siyasi kriz çıkmazdı. Fakat maalesef bugünün Irak’ında Osmanlı’dan beri bir arada yaşayan çok kültürlülüğün tasfiye edilmeye çalışılması sorunları derinleştiriyor.

Amerika’nın çekilmesinden sonra, önce merkezi hükümetle Haşimi, sonra da Bağdat-Erbil arasında krizler yaşanmaya başladı. En son aşamada da Kerkük’te silahlı çatışma oldu. Anlaştıkları söyleniyor, fakat anlaşmanın detayları henüz açıklanmadı. Bugünlerde Irak’ta mezhep çatışmasının etnik çatışmaya dönüşme tehlikesi var. Türkmenlerin en yoğun yaşadığı Kerkük’te olayların cereyan ettiğini unutmayalım. Türkmenler silahsız olduğu için de açık hedef haline geliyor. Krizde en zararlı çıkacak olan grup da Türkmenler.

Irak içinde ve bölge ülkeleri arasında istikrarı sağlamanın yolu artık Kerkük’ten geçiyor. Kerkük’ün güvenliği ile bölge istikrarı birbirine bağlı. Kerkük’ün güvenliği için öncelikle yapılacak şey gelen askerî güçlerin geri çekilmesidir. Biz Kerkük’te yaşayan Kürt, Türkmen ve Arapların demografik büyüklükleri ile orantılı bir ordu veya polis gücünün oluşturulmasını önerdik. Böyle bir anlaşmaya ulaşıldı gibi ama ilerde neler olacak göreceğiz. Kerkük krizi de gösterdi ki, bölgede istikrar için Türkmenler kilit önemde. Kerkük ve Erbil’de mevcut sorunların çözümü için biz Türkmenler Erbil ve Bağdat hükümeti ile iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Zira Türkmenler için Ankara, Erbil ve Bağdat üç önemli, vazgeçilmez merkez. Bunlarla iyi ilişkiler kurup, bu üçü arasındaki ilişkilere de katkı sağlamamız gerekiyor.

Son on yıla bakıldığı zaman Türkiye, iç ve dış politika alanında gerçekleştirdiği reformlar sayesinde bölgede model ülke haline geldi. AK Parti hem İslam olgusunu öne çıkararak hem de modernleşme ve demokratikleşmeyi kurumsallaştırarak daha özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye inşasına girişti. 2003 öncesinde Türkiye’nin bölgeyi kendi topraklarına katacağı yönünde kara propaganda yapılırdı. Ancak şimdilerde Türkiye’nin ekonomiden eğitime kadar geniş yelpazeye yayılan yumuşak gücü, bu önyargıları yıktı. Irak’taki aktörler Türkiye’nin oynadığı barışçıl rolün farkında, halk arasında da çok büyük bir Türkiye sempatisi var. Hatta bu insanlar komşu devletlerden sadece Türkiye’nin gizli ajandası olmadığı ve Irak’ta terörden değil istikrardan yana olduğu kanaatinde.

Diğer taraftan Türkiye’de PKK ile Kürt meselesi ayrı tutulmalı. Son on yıl içinde Kürt meselesinde atılan adımlar takdire şayandır. Türkiye’nin yükselen imajından rahatsız olan uluslararası ve bölgesel aktörler Türkiye’nin yarasını PKK’yı kullanarak kaşıyorlar. Bu aktörlerin yaptıklarını tüm Kürtlere yansıtmak elbette yanlış olur. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırısı sonrasında İslam’la terörün özdeşleştirilmeye çalışıldığını hatırlayalım. ABD bile İslam’ın terörle bağı olmadığını Türkiye sayesinde fark etti. Dolayısıyla, nasıl bir zamanlar İslam ve terör özdeşmiş gibi gösterilerek büyük bir hata yapıldıysa, bugün de Barzani ile terörü, PKK ile IBKY veya Kuzey Irak Kürtlerini özdeşleştirmek büyük hata olur. Bu, Türkmenlerin Kürtlerle diyaloğuna da zarar verir.

Ankara ve Erbil arasında devam eden iyi ilişkiler ve bölgede yükselen Türkiye imajı, Kürtler ve Türkmenler arasında iş birliğini arttırması açısından stratejik önemde. Bölgede Türkmenlerin nüfusu sayıca Kürtlerden az, ama unutmamak gerekir ki bizim nüfusumuzun siyasal ağırlığı Türkiye’nin bölgedeki “nüfuzuna” bağlı. Bölge ülkeleri gerginlik üzerine siyaset izlerken, Türkiye’nin istikrardan yana olması Türkmenler için çok önemli. Davutoğlu’nun Kerkük’ü, Erbil’i ziyaret edip iyi ilişkiler kurması, gelecekte Türkmenlerle Kürtlerin sorunları birlikte çözebilme iradesi açısından olumlu mesajlar içeriyor. Özellikle Erbil’de açılan Türk konsolosluğu Türkmenler için çok önemli. Bu, Türkmenlerin haklarının garanti altına alınması anlamına da geliyor. Ankara başlangıçta bu konuda kararsız kaldı. Oysa Barzani, dünya tarafından muhatap alınan bir siyasi aktör ve bugün Erbil’de 19 tane yabancı temsilcilik var. Türkiye orada olmazsa, yerini başkaları doldurur. Türkiye’nin Irak’ta Sünnilere söylediği şey IBKY Türkmenleri için de geçerli: “Irak’ın siyasi denklemi dışında kaldığınız zaman hakkınızı savunamazsınız. Siyasete girin ve hakkınızı sonuna kadar savunun!”

Bu arada, Kürt ve Türkmen diyaloğu için Barzani’nin AK Parti Kongresine davet edilmesi, Davutoğlu’nun Erbil ziyareti kritik ve olumlu bir anlam taşıyor. Kürdistan Bölgesel Parlamentosu’nda 5 Türkmen var hâlihazırda. Önümüzdeki seçimde bu sayının fazlalaşacağı ve Kürdistan Başbakan Yardımcılığı görevinin de Türkmenlere verileceği yönünde açıklamalar var. Son tabloyu seçimden sonra hepimiz göreceğiz. Sonuçta, Kuzey Irak’ta Kürtlerden sonra ikinci unsur olan Türkmenler Kürtler kadar hak elde edebilirlerse, bu iki halk arasında tedirginlik olmaz. O nedenle taraflar arası diyaloğun sürekliliği ve Türkiye’nin her iki tarafa da yakınlığı büyük önem arz ediyor.

Öte yandan Talabani Irak siyasetinde bir sembol ve cumhurbaşkanlığı makamında olması siyasal denge adına önem taşıyor. Talabani’nin bu denklemde olmaması sadece Irak’ı değil, pek çok bölgesel dengeyi de etkiler. Çünkü Talabani hem Kürtlüğü hem de diplomatik kimliği nedeniyle sadece Irak’ta değil Ortadoğu’da da aynı anda birden fazla ittifak kurabilen bir insan. Mesela, kendi halkının çıkarlarını da dikkate alarak Türkiye’yle, İran’la, Amerika’yla ilişkileri çok iyi; bölge ülkeleriyle hakeza öyle. Fakat Kürtlerin, Talabani’nin yerini dolduramasa da işi onun gibi yürütecek kabiliyette kadroları da mevcut.

DR. HİCRAN KAZANCI: “İSTİKRARIN YOLU KERKÜK’TEN GEÇİYOR”

Irak içinde ve bölge ülkeleri arasında istikrarı sağlamanın yolu artık Kerkük’ten geçiyor. Kerkük’ün güvenliği ile bölge istikrarı birbirine bağlı.

Irak genel olarak Arap, Kürt ve Türkmenlerden oluşan, 2003 Anayasasına göre federal bir devlettir. Kürtler nüfus olarak, Irak’ın genelinde ikinci, kuzey bölgesinde ise birinci unsur. Türkmenler ise Irak’ın genelinde üçüncü, kuzeyde ise ikinci büyük nüfusu oluşturuyor. Aslında Irak’ın kuruluşundan bu yana Kürdistan bölgesi hep vardı. Şimdi de Kuzey Irak bölgesine girildiğinde pasaporta Irak Kürdistanı damgası vuruluyor; ordu (peşmerge) güçleri de var. Yani de facto bir devlet yapılanmasıyla karşı karşıyayız. Ülke genelinde ikinci unsur olan Kürtler birtakım haklar elde ettiler. Irak’ın kuzeyinde nüfus olarak ikinci unsur olan biz Türkmenler de aynı haklara sahip olmak istiyoruz. Bunun da yolu biz Türkmenlerle Kürtler arasındaki güçlü bir diyalogdan geçiyor.

Kuzey Irak’ta son zamanlarda yaşanan ekonomik kalkınma siyasi sürecin demokratikleşmesine katkıda bulunuyor. Geçmişte radikal eğilimler içinde olan Kürtler Hemrin Dağları’na kadarki bölge Kürdistan olsun istiyorlardı. Fakat bugün Kürt siyasetçiler “bu bölge sadece benim halkıma aittir,” gibi radikal söylemlerden kaçınıyor; bölgede Kürt, Türkmen ve Hıristiyan grupların bir arada yaşama arzusunu arttıran pozitif katkılarda bulunuyorlar. Oysa Kuzey Irak’ın tersine, Amerika çekildikten sonra, Irak’ın merkezinde farklı gruplar arasında bir arada yaşama iradesi hızla zayıflamaya başladı, artan siyasi istikrarsızlık ve etnik temelli politikalar yüzünden Bağdat mahallelere ayrıldı. Şu an Şiiler Sünni bölgelere, Sünniler Şii bölgelere giremiyor. Bakanlıkların etnik gruplar arasında paylaşımı da siyasi süreci tıkayan bir diğer önemli unsur. Şu an için, Irak’ın bir bölünme sorunu varsa, bu, kuzeydeki Kürtler ya da güneydeki Şiilerin ayrılma arzusu yüzünden değil, merkezde bir diktatörün kimseye yaşam hakkı tanımamasından, “ben bilirim” tazı tutumundan kaynaklanıyor. Aralık 2010’da yapılan Erbil Mutabakatı uygulanmış olsaydı, bugün Irak’ta hiçbir siyasi kriz çıkmazdı. Fakat maalesef bugünün Irak’ında Osmanlı’dan beri bir arada yaşayan çok kültürlülüğün tasfiye edilmeye çalışılması sorunları derinleştiriyor.

Amerika’nın çekilmesinden sonra, önce merkezi hükümetle Haşimi, sonra da Bağdat-Erbil arasında krizler yaşanmaya başladı. En son aşamada da Kerkük’te silahlı çatışma oldu. Anlaştıkları söyleniyor, fakat anlaşmanın detayları henüz açıklanmadı. Bugünlerde Irak’ta mezhep çatışmasının etnik çatışmaya dönüşme tehlikesi var. Türkmenlerin en yoğun yaşadığı Kerkük’te olayların cereyan ettiğini unutmayalım. Türkmenler silahsız olduğu için de açık hedef haline geliyor. Krizde en zararlı çıkacak olan grup da Türkmenler.

Irak içinde ve bölge ülkeleri arasında istikrarı sağlamanın yolu artık Kerkük’ten geçiyor. Kerkük’ün güvenliği ile bölge istikrarı birbirine bağlı. Kerkük’ün güvenliği için öncelikle yapılacak şey gelen askerî güçlerin geri çekilmesidir. Biz Kerkük’te yaşayan Kürt, Türkmen ve Arapların demografik büyüklükleri ile orantılı bir ordu veya polis gücünün oluşturulmasını önerdik. Böyle bir anlaşmaya ulaşıldı gibi ama ilerde neler olacak göreceğiz. Kerkük krizi de gösterdi ki, bölgede istikrar için Türkmenler kilit önemde. Kerkük ve Erbil’de mevcut sorunların çözümü için biz Türkmenler Erbil ve Bağdat hükümeti ile iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Zira Türkmenler için Ankara, Erbil ve Bağdat üç önemli, vazgeçilmez merkez. Bunlarla iyi ilişkiler kurup, bu üçü arasındaki ilişkilere de katkı sağlamamız gerekiyor.

Son on yıla bakıldığı zaman Türkiye, iç ve dış politika alanında gerçekleştirdiği reformlar sayesinde bölgede model ülke haline geldi. AK Parti hem İslam olgusunu öne çıkararak hem de modernleşme ve demokratikleşmeyi kurumsallaştırarak daha özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye inşasına girişti. 2003 öncesinde Türkiye’nin bölgeyi kendi topraklarına katacağı yönünde kara propaganda yapılırdı. Ancak şimdilerde Türkiye’nin ekonomiden eğitime kadar geniş yelpazeye yayılan yumuşak gücü, bu önyargıları yıktı. Irak’taki aktörler Türkiye’nin oynadığı barışçıl rolün farkında, halk arasında da çok büyük bir Türkiye sempatisi var. Hatta bu insanlar komşu devletlerden sadece Türkiye’nin gizli ajandası olmadığı ve Irak’ta terörden değil istikrardan yana olduğu kanaatinde.

Diğer taraftan Türkiye’de PKK ile Kürt meselesi ayrı tutulmalı. Son on yıl içinde Kürt meselesinde atılan adımlar takdire şayandır. Türkiye’nin yükselen imajından rahatsız olan uluslararası ve bölgesel aktörler Türkiye’nin yarasını PKK’yı kullanarak kaşıyorlar. Bu aktörlerin yaptıklarını tüm Kürtlere yansıtmak elbette yanlış olur. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırısı sonrasında İslam’la terörün özdeşleştirilmeye çalışıldığını hatırlayalım. ABD bile İslam’ın terörle bağı olmadığını Türkiye sayesinde fark etti. Dolayısıyla, nasıl bir zamanlar İslam ve terör özdeşmiş gibi gösterilerek büyük bir hata yapıldıysa, bugün de Barzani ile terörü, PKK ile IBKY veya Kuzey Irak Kürtlerini özdeşleştirmek büyük hata olur. Bu, Türkmenlerin Kürtlerle diyaloğuna da zarar verir.

Ankara ve Erbil arasında devam eden iyi ilişkiler ve bölgede yükselen Türkiye imajı, Kürtler ve Türkmenler arasında iş birliğini arttırması açısından stratejik önemde. Bölgede Türkmenlerin nüfusu sayıca Kürtlerden az, ama unutmamak gerekir ki bizim nüfusumuzun siyasal ağırlığı Türkiye’nin bölgedeki “nüfuzuna” bağlı. Bölge ülkeleri gerginlik üzerine siyaset izlerken, Türkiye’nin istikrardan yana olması Türkmenler için çok önemli. Davutoğlu’nun Kerkük’ü, Erbil’i ziyaret edip iyi ilişkiler kurması, gelecekte Türkmenlerle Kürtlerin sorunları birlikte çözebilme iradesi açısından olumlu mesajlar içeriyor. Özellikle Erbil’de açılan Türk konsolosluğu Türkmenler için çok önemli. Bu, Türkmenlerin haklarının garanti altına alınması anlamına da geliyor. Ankara başlangıçta bu konuda kararsız kaldı. Oysa Barzani, dünya tarafından muhatap alınan bir siyasi aktör ve bugün Erbil’de 19 tane yabancı temsilcilik var. Türkiye orada olmazsa, yerini başkaları doldurur. Türkiye’nin Irak’ta Sünnilere söylediği şey IBKY Türkmenleri için de geçerli: “Irak’ın siyasi denklemi dışında kaldığınız zaman hakkınızı savunamazsınız. Siyasete girin ve hakkınızı sonuna kadar savunun!”

Bu arada, Kürt ve Türkmen diyaloğu için Barzani’nin AK Parti Kongresine davet edilmesi, Davutoğlu’nun Erbil ziyareti kritik ve olumlu bir anlam taşıyor. Kürdistan Bölgesel Parlamentosu’nda 5 Türkmen var hâlihazırda. Önümüzdeki seçimde bu sayının fazlalaşacağı ve Kürdistan Başbakan Yardımcılığı görevinin de Türkmenlere verileceği yönünde açıklamalar var. Son tabloyu seçimden sonra hepimiz göreceğiz. Sonuçta, Kuzey Irak’ta Kürtlerden sonra ikinci unsur olan Türkmenler Kürtler kadar hak elde edebilirlerse, bu iki halk arasında tedirginlik olmaz. O nedenle taraflar arası diyaloğun sürekliliği ve Türkiye’nin her iki tarafa da yakınlığı büyük önem arz ediyor.

Öte yandan Talabani Irak siyasetinde bir sembol ve cumhurbaşkanlığı makamında olması siyasal denge adına önem taşıyor. Talabani’nin bu denklemde olmaması sadece Irak’ı değil, pek çok bölgesel dengeyi de etkiler. Çünkü Talabani hem Kürtlüğü hem de diplomatik kimliği nedeniyle sadece Irak’ta değil Ortadoğu’da da aynı anda birden fazla ittifak kurabilen bir insan. Mesela, kendi halkının çıkarlarını da dikkate alarak Türkiye’yle, İran’la, Amerika’yla ilişkileri çok iyi; bölge ülkeleriyle hakeza öyle. Fakat Kürtlerin, Talabani’nin yerini dolduramasa da işi onun gibi yürütecek kabiliyette kadroları da mevcut.


Saturday, 9 February 2013

Nationalist leader Bahçeli: Kirkuk will remain ‘Turkish’ forever




The Turkish government has abandoned the Turkmen minority in Kirkuk for the sake of energy deals with Iraq's Kurdistan Regional Government (KRG), but the city will remain Turkish forever, Nationalist Movement Party (MHP) leader Devlet Bahçeli said today.

While noting that the Turkish government's relations with the Iraqi Kurdish administration had improved in recent years, Bahçeli accused "the Peshmarga administration” of conducting secret operations against Turkmen people and called on the ruling Justice and Development Party (AKP) to take rapid action in order to protect Turkmens' rights.

"Kirkuk is Turkish and will remain Turkish forever,” Bahçeli said during his parliamentary group meeting. "Kirkuk is love, passion to us,” Bahçeli said, adding that he considered Kirkuk to be no different than Istanbul and Ankara.

Bahçeli also extended condolences to Turkmens following a recent coordinated attack on Kirkuk's police headquarters – a suicide car bomb followed by an assault by grenade-throwing gunmen – that killed 30 people and wounded 88 others.

Recalling messages of solidarity given to Turkmens by Foreign Minister Ahmet Davutoğlu during an August 2012 visit to Kirkuk, the MHP leader said the AKP government had failed to display this solidarity in practice. Instead, the government has been "inconsistent, insincere and exploitative,” he said.

He also suggested that the energy deals signed by the Turkish government and the Iraqi Kurdish administration have turned into an issue of priority for the AKP instead of the situation of the Turkmens.

Kirkuk, a multiethnic city of Arabs, Kurds and Turkmen 240 kilometers north of Baghdad, lies at the heart of a dispute between Iraq's central government and the autonomous Kurdistan region.

Friday, 8 February 2013

UNPO GENEL SEKRETERLİĞİNDEN IRAK TÜRKMENLERİNE İLİŞKİN ACİL EYLEM ÇAĞRISI




Büyütmek için resime tıklayın 



Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü (UNPO), Avrupa Parlamentosuna acil çağrıda bulunarak, Türkmenler için güvenli bir bölgenin oluşturulması için Irak hükümetine baskı yapılması gerektiğini bildirdi.
Özellikle son zamanlarda Türkmenlere yönelik saldırıların arttığını belirten Genel sekreteri Marino Busdachin, Türkmenlerin can güvenliğini korumak amacıyla acil güvenlik önlemlerinin alınması için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini belirtti.
UNPO’nun yayınladığı acil çağrının tam metni aşağıdadır:

UNPO GENEL SEKRETERLİĞİNDEN IRAK TÜRKMENLERİNE İLİŞKİN ACİL EYLEM ÇAĞRISI
***
Avrupa Parlamentosu, Irak Hükümetine Irak Türkmenlerine güvenli bölge sağlanması hususunda çağrıda bulunmalıdır.


Brüksel, 4 Şubat 2013 - Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü (UNPO) ve Irak Türkmen Cephesi (ITC), Avrupa Parlamentosunu, Türkmen azınlığını korumak için güvenlik önlemleri almaya ve Irak hükümeti üzerinde bu konuda baskı uygulanması yönünde acil durum çağrısında bulunuyor.
Bu başvurunun sebebi, 23 Ocak 2013 tarihinde Tuzhurmatu’da sivil bir memurun cenaze töreninde en az 42 kişinin öldüğü ve 117 kişinin yaralandığı bir saldırı dahil olmak üzere Irak Türkmenlerine karşı bir dizi etnik saldırıların olmasıdır.


Ne yazık ki bu durum tek bir olayla sinirli değildir. Son aylarda Türkmenlere yönelik saldırılar korkutucu bir hızda artmaktadır – İki öğretmenin diri diri yakılması dahil – Tartışmalı bölgelerle ilgili olarak Arap ve Kürt nüfusu arasındaki gerilimin artışı gibi. Türkmen toplumu bu çatışmadan sivil zayiata yakalanmış ve birçok Türkmen, Iraklılar tarafından kendisini hem marjinalleştirilmiş (dışlanmış) hem de mağdur hissetmektedir.


UNPO, AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton tarafından yapılan ve Tuzhurmatu’daki cenazede meydana gelen saldırıyı kınayan açıklamasını memnuniyetle karşılamaktadır. Ancak özellikle son dönemlerde Türkmen toplumunun, uğradığı orantısız şiddetten korunmaya daha fazla ihtiyacı bulunmaktadır.


Irak hükümeti Türkmen toplumunu defalarca daha fazla koruma sözü vermesine rağmen yakın vadede konuyla ilgili herhangi bir işlem görünmemektedir. Bu nedenle, UNPO ve ITC, AB delegasyonu üyelerinin ziyareti ışığında, Irak ile olan ilişkilerinde, Türkmen toplumuna karşı yükümlülüklerini yerine getirmesi için baskıda bulunmalarını ve Türkmenlerin güvenli ve emniyetli bir çevrede yaşamalarını güvence altına alınmasının sağlanması için çağrıda bulunmaktadır.

Marino Busdachin
UNPO Genel Sekreteri

Thursday, 7 February 2013

ITF responds to the criticism from the Arab group in Kirkuk Province Assembly


NOTIFICATION FROM ITF

07 ŞUBAT 2013
7th February 2013


Iraqi Turkmen Front (ITC) responded to the criticism from the Arab group in the Kirkuk Province Assembly regarding the assignment of a Turkmen to the Kirkuk Education Directorate.




In a written statement issued by ITF Information Department it was indicated that according to a political agreement in 2003 the task of Kirkuk Education Directorate was assigned to the Turkmen and further that, “This duty is the legal right of the Turkmen nation. We believed that the Arab group would support us in this context”.


ITF also rejected the allegations of being “biased” made against Kirkuk Province Assembly Head Hasan Turan by the Arab group. The statement said that as ITF they had no queries regarding various tasks of the Arabs primarily the General Directorate of the Northern Iraq Petroleum Company and continued with the following:


“As the Iraqi Turkmen Front we condemn any violations carried out against Arabs. In addition, we hope that in a spirit of good will they will return the agricultural lands which were seized by the previous regime from the Turkmen nation and return these lands to their rightful owners.”


In addition Iraqi Turkmen Front Turkey Representative Dr.Hicran Kazancı made a written statement to congratulate the Turkmen candidate İmat Muhammet İbrahim and wish him success in his post as Kirkuk Province Education Director for which he was elected. In his statement Kazancı condemned the explosives attacks targeting the Kirkuk Security Directorate get past to Chief of Police Cemal Tahir and his deputy Turhan Abdurrahman.
http://www.kerkuk.net/eng/?p=8845

A ‘Kurdish Corridor’ to be set up by the US & Israel



Posted on  by nsnbc

A ‘Kurdish Corridor’ to be set up by the US & Israel

http://nsnbc.me/2013/02/06/a-kurdish-corridor-to-be-set-up-by-the-us-israel/

 

By Dr. Doğu Perinçek, Chairman of the Workers’ Party (Turkey).-  Today, the confrontation in the Middle East is taking shape once again around the ‘Kurdish’ corridor. The ‘Kurdish corridor’ can be defined as the Barzani Kurdistan opening up to the Mediterranean. Incidentally, Telafar, the wheat store of Iraq, is also located on this ‘Kurdish’ corridor. The ‘Kurdish’ corridor means petroleum + wheat + reaching the sea. Those who are decided to establish a ‘Kurdish corridor’ are the USA and Israel. Those two are after fragmentizing Syria.


The US Policy
Mr. Hannah, an advisor to Obama, wrote that Syria was to be divided into four in the forthcoming period (New York Times). Henri Barkey, the main contributor to the establishment of Kurdistan, made a call to Turkey saying “Turkey should get used to a Kurdistan in Syria” (M. Ali Güller, Aydınlık, 3 November 2012). A fellow journalist, Deniz Hakan states that Soner Çağaptay, a member of the Washington Institute, remarked in his report dated 24 October 2012 that founding a Kurdistan in northern Syria is a “centenary opportunity” for Turkey (Aydınlık, 2 November 2012).

The policy of the Pro-American camp
A journalist, Aslı Aydıntaşbaş, well-known for advocating US policies in Turkey, defends cooperation with “Syrian Kurds” and pronounces the name PYD. She tries to explain that PYD has no organic bonds with the PKK and that this organisation sues for peace with Turkey to overthrow Assad. A very illuminating article. The heading explains the content:
“Kurds in Syria should not be opposed but embraced”
Doubtlessly, she does not advocate this policy on her own behalf. She gives voice to the tendencies of the capital most dependent on the USA and of the Fethullah Gülen group.
A split between Erdoğan and Gül on the “Kurdish Corridor”
On the subject of a Kurdish Corridor in Syria, it seems that, in the current situation, the policies of the USA and Erdoğan do not coincide. On the plane returning from Germany, Erdoğan states that he is against Syria’s territorial fragmentation like Iraq. Moreover he says he has warned Barzani. He claims he said “In the case of Syria, our reaction won’t be like in Iraq”. It is obvious that this attitude is based on the stand of the Turkish Military. How long Tayyip Erdoğan will maintain this attitude towards the Kurdish Corridor remains to be seen. But there are already signs that he has been taken under pressure by Gül and Davutoğlu. These two are the leading supporters of a Kurdish Corridor in Turkey.
The media organs, voicing Erdoğan’s views, have started complaining about the US support to the PKK.
Yeni Şafak (daily newspaper supporting Erdoğan) criticises the mainstream daily paper,Hürriyet for covering up the PKK-Israel and PKK-USA relations. Yalçın Akdağ (journalist, MP and Erdoğan’s adviser), one of the closest persons to Erdoğan, writes that Turkey’s friends are sabotaging the attempts to leave out the PKK (The Star, 19October 2012). Again, an official of the Tayyip Erdoğan administration pointed out that the USA and the EU want PKK to be on the stage for the time being.

Barzani’s Policy
Barzani, manipulated by the USA, is in the service of the “Kurdish Corridor” policy. However Tayyip Erdoğan claims he has warned him. Nevertheless, Barzani tries, via FM Davutoğlu, to pull Turkey into the Kurdish “Corridor policy”. Barzani’s Minister of National Education, Sefin Dizai stated, while Davutoğlu was on his way to Erbil, that Turkey should negotiate with the PYD. Barzani is obliged to the PYD, because he cannot open such a corridor with anyone else. On the other hand, Talabani leaves Barzani in the Kurdish Corridor alone. Furthermore he has had talks with Noshirvan Mustapha, Barzani’s opponent who received 24 % of the votes (Rafet Ballı, Aydınlık, 20 October 2012).

The Policy of PKK/BDP

Kurdish Corridor. Graphics by Maj. Agha H Amin

It seems that after the US and Israel, it is the PKK who is the most enthusiastic about the Kurdish Corridor. PKK, PYD and Barzani are all in cooperation. However, Barzani cannot be as daring as the PKK because he is surrounded by Turkey, Iraq, Talabani and Noshirvan Mustapha. Another reason is that it is the PKK and not Barzani who has more authority in northern Syria.