skip to main |
skip to sidebar
DR. HİCRAN KAZANCI: “İSTİKRARIN YOLU KERKÜK’TEN GEÇİYOR”
DR. HİCRAN KAZANCI: “İSTİKRARIN YOLU KERKÜK’TEN GEÇİYOR”
Irak içinde ve bölge ülkeleri arasında istikrarı sağlamanın yolu artık Kerkük’ten geçiyor. Kerkük’ün güvenliği ile bölge istikrarı birbirine bağlı.
Irak genel olarak Arap, Kürt ve Türkmenlerden oluşan, 2003 Anayasasına göre federal bir devlettir. Kürtler nüfus olarak, Irak’ın genelinde ikinci, kuzey bölgesinde ise birinci unsur. Türkmenler ise Irak’ın genelinde üçüncü, kuzeyde ise ikinci büyük nüfusu oluşturuyor. Aslında Irak’ın kuruluşundan bu yana Kürdistan bölgesi hep vardı. Şimdi de Kuzey Irak bölgesine girildiğinde pasaporta Irak Kürdistanı damgası vuruluyor; ordu (peşmerge) güçleri de var. Yani de facto bir devlet yapılanmasıyla karşı karşıyayız. Ülke genelinde ikinci unsur olan Kürtler birtakım haklar elde ettiler. Irak’ın kuzeyinde nüfus olarak ikinci unsur olan biz Türkmenler de aynı haklara sahip olmak istiyoruz. Bunun da yolu biz Türkmenlerle Kürtler arasındaki güçlü bir diyalogdan geçiyor.
Kuzey Irak’ta son zamanlarda yaşanan ekonomik kalkınma siyasi sürecin demokratikleşmesine katkıda bulunuyor. Geçmişte radikal eğilimler içinde olan Kürtler Hemrin Dağları’na kadarki bölge Kürdistan olsun istiyorlardı. Fakat bugün Kürt siyasetçiler “bu bölge sadece benim halkıma aittir,” gibi radikal söylemlerden kaçınıyor; bölgede Kürt, Türkmen ve Hıristiyan grupların bir arada yaşama arzusunu arttıran pozitif katkılarda bulunuyorlar. Oysa Kuzey Irak’ın tersine, Amerika çekildikten sonra, Irak’ın merkezinde farklı gruplar arasında bir arada yaşama iradesi hızla zayıflamaya başladı, artan siyasi istikrarsızlık ve etnik temelli politikalar yüzünden Bağdat mahallelere ayrıldı. Şu an Şiiler Sünni bölgelere, Sünniler Şii bölgelere giremiyor. Bakanlıkların etnik gruplar arasında paylaşımı da siyasi süreci tıkayan bir diğer önemli unsur. Şu an için, Irak’ın bir bölünme sorunu varsa, bu, kuzeydeki Kürtler ya da güneydeki Şiilerin ayrılma arzusu yüzünden değil, merkezde bir diktatörün kimseye yaşam hakkı tanımamasından, “ben bilirim” tazı tutumundan kaynaklanıyor. Aralık 2010’da yapılan Erbil Mutabakatı uygulanmış olsaydı, bugün Irak’ta hiçbir siyasi kriz çıkmazdı. Fakat maalesef bugünün Irak’ında Osmanlı’dan beri bir arada yaşayan çok kültürlülüğün tasfiye edilmeye çalışılması sorunları derinleştiriyor.
Amerika’nın çekilmesinden sonra, önce merkezi hükümetle Haşimi, sonra da Bağdat-Erbil arasında krizler yaşanmaya başladı. En son aşamada da Kerkük’te silahlı çatışma oldu. Anlaştıkları söyleniyor, fakat anlaşmanın detayları henüz açıklanmadı. Bugünlerde Irak’ta mezhep çatışmasının etnik çatışmaya dönüşme tehlikesi var. Türkmenlerin en yoğun yaşadığı Kerkük’te olayların cereyan ettiğini unutmayalım. Türkmenler silahsız olduğu için de açık hedef haline geliyor. Krizde en zararlı çıkacak olan grup da Türkmenler.
Irak içinde ve bölge ülkeleri arasında istikrarı sağlamanın yolu artık Kerkük’ten geçiyor. Kerkük’ün güvenliği ile bölge istikrarı birbirine bağlı. Kerkük’ün güvenliği için öncelikle yapılacak şey gelen askerî güçlerin geri çekilmesidir. Biz Kerkük’te yaşayan Kürt, Türkmen ve Arapların demografik büyüklükleri ile orantılı bir ordu veya polis gücünün oluşturulmasını önerdik. Böyle bir anlaşmaya ulaşıldı gibi ama ilerde neler olacak göreceğiz. Kerkük krizi de gösterdi ki, bölgede istikrar için Türkmenler kilit önemde. Kerkük ve Erbil’de mevcut sorunların çözümü için biz Türkmenler Erbil ve Bağdat hükümeti ile iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Zira Türkmenler için Ankara, Erbil ve Bağdat üç önemli, vazgeçilmez merkez. Bunlarla iyi ilişkiler kurup, bu üçü arasındaki ilişkilere de katkı sağlamamız gerekiyor.
Son on yıla bakıldığı zaman Türkiye, iç ve dış politika alanında gerçekleştirdiği reformlar sayesinde bölgede model ülke haline geldi. AK Parti hem İslam olgusunu öne çıkararak hem de modernleşme ve demokratikleşmeyi kurumsallaştırarak daha özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye inşasına girişti. 2003 öncesinde Türkiye’nin bölgeyi kendi topraklarına katacağı yönünde kara propaganda yapılırdı. Ancak şimdilerde Türkiye’nin ekonomiden eğitime kadar geniş yelpazeye yayılan yumuşak gücü, bu önyargıları yıktı. Irak’taki aktörler Türkiye’nin oynadığı barışçıl rolün farkında, halk arasında da çok büyük bir Türkiye sempatisi var. Hatta bu insanlar komşu devletlerden sadece Türkiye’nin gizli ajandası olmadığı ve Irak’ta terörden değil istikrardan yana olduğu kanaatinde.
Diğer taraftan Türkiye’de PKK ile Kürt meselesi ayrı tutulmalı. Son on yıl içinde Kürt meselesinde atılan adımlar takdire şayandır. Türkiye’nin yükselen imajından rahatsız olan uluslararası ve bölgesel aktörler Türkiye’nin yarasını PKK’yı kullanarak kaşıyorlar. Bu aktörlerin yaptıklarını tüm Kürtlere yansıtmak elbette yanlış olur. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırısı sonrasında İslam’la terörün özdeşleştirilmeye çalışıldığını hatırlayalım. ABD bile İslam’ın terörle bağı olmadığını Türkiye sayesinde fark etti. Dolayısıyla, nasıl bir zamanlar İslam ve terör özdeşmiş gibi gösterilerek büyük bir hata yapıldıysa, bugün de Barzani ile terörü, PKK ile IBKY veya Kuzey Irak Kürtlerini özdeşleştirmek büyük hata olur. Bu, Türkmenlerin Kürtlerle diyaloğuna da zarar verir.
Ankara ve Erbil arasında devam eden iyi ilişkiler ve bölgede yükselen Türkiye imajı, Kürtler ve Türkmenler arasında iş birliğini arttırması açısından stratejik önemde. Bölgede Türkmenlerin nüfusu sayıca Kürtlerden az, ama unutmamak gerekir ki bizim nüfusumuzun siyasal ağırlığı Türkiye’nin bölgedeki “nüfuzuna” bağlı. Bölge ülkeleri gerginlik üzerine siyaset izlerken, Türkiye’nin istikrardan yana olması Türkmenler için çok önemli. Davutoğlu’nun Kerkük’ü, Erbil’i ziyaret edip iyi ilişkiler kurması, gelecekte Türkmenlerle Kürtlerin sorunları birlikte çözebilme iradesi açısından olumlu mesajlar içeriyor. Özellikle Erbil’de açılan Türk konsolosluğu Türkmenler için çok önemli. Bu, Türkmenlerin haklarının garanti altına alınması anlamına da geliyor. Ankara başlangıçta bu konuda kararsız kaldı. Oysa Barzani, dünya tarafından muhatap alınan bir siyasi aktör ve bugün Erbil’de 19 tane yabancı temsilcilik var. Türkiye orada olmazsa, yerini başkaları doldurur. Türkiye’nin Irak’ta Sünnilere söylediği şey IBKY Türkmenleri için de geçerli: “Irak’ın siyasi denklemi dışında kaldığınız zaman hakkınızı savunamazsınız. Siyasete girin ve hakkınızı sonuna kadar savunun!”
Bu arada, Kürt ve Türkmen diyaloğu için Barzani’nin AK Parti Kongresine davet edilmesi, Davutoğlu’nun Erbil ziyareti kritik ve olumlu bir anlam taşıyor. Kürdistan Bölgesel Parlamentosu’nda 5 Türkmen var hâlihazırda. Önümüzdeki seçimde bu sayının fazlalaşacağı ve Kürdistan Başbakan Yardımcılığı görevinin de Türkmenlere verileceği yönünde açıklamalar var. Son tabloyu seçimden sonra hepimiz göreceğiz. Sonuçta, Kuzey Irak’ta Kürtlerden sonra ikinci unsur olan Türkmenler Kürtler kadar hak elde edebilirlerse, bu iki halk arasında tedirginlik olmaz. O nedenle taraflar arası diyaloğun sürekliliği ve Türkiye’nin her iki tarafa da yakınlığı büyük önem arz ediyor.
Öte yandan Talabani Irak siyasetinde bir sembol ve cumhurbaşkanlığı makamında olması siyasal denge adına önem taşıyor. Talabani’nin bu denklemde olmaması sadece Irak’ı değil, pek çok bölgesel dengeyi de etkiler. Çünkü Talabani hem Kürtlüğü hem de diplomatik kimliği nedeniyle sadece Irak’ta değil Ortadoğu’da da aynı anda birden fazla ittifak kurabilen bir insan. Mesela, kendi halkının çıkarlarını da dikkate alarak Türkiye’yle, İran’la, Amerika’yla ilişkileri çok iyi; bölge ülkeleriyle hakeza öyle. Fakat Kürtlerin, Talabani’nin yerini dolduramasa da işi onun gibi yürütecek kabiliyette kadroları da mevcut.
No comments:
Post a Comment